BURAM BURAM TARİH; BİR O KADAR DA LEZZET!
TİRE BURASI; KEŞFET!

Bizanslı tarihçi Pachmeres, Keşişler Yöresi demiş buraya… Evliya Çelebi, Şehr-i Muazzama; Katip Çelebi ise, Eski Taht Şehri adını layık görmüş, Tire’ye… Nedeni basit; Hitit, Frigya, Lidya, Helen, Pers, Roma, Bizans egemenliklerini yaşamış Tire’nin tarihi, 5 bin yıl önce Asyalı bir kavim olan Pelasg’lara kadar dayanıyor!

O kadar methini duymuşum,  bir de ünlü köftesini, Ege’yi karış karış bilen ben; Tire’yi görmemişim. Tarihe, turizme, gastronomiye meraklı bir Ege sevdalısına yakıştıramamışım! Bahanesi yok…

 Vee,  nihayet Tire’deyiz bugün; geç de olsa… İzmir’in 80 km doğusunda, araçla yaklaşık 1 saatlik mesafede… Tren ve otobüs ile de elbette ulaşım söz konusu…

Sayısı 30’u aşan, pek çoğu tarihsel nitelikte camisi ile, bu anlamda rekor elinde, ülkemiz ilçeleri arasında. Külliyeler, hamamlar, çeşmeler, hanlar son derece önemli. Bunların bazıları kilise ve şapellerden çevrilmiş. Hadi birkaçını sayalım. Hafza Hatun cami ve çeşmesi, Kurşunlu han, Rum Mehmet Paşa külliyesi, Yalınayak cami ve hamamı, Karakadı külliyesi, Ulucami vb.

Kentte Theos Mozolosi,  Kaystros kaya mezarı, bugün Necip Paşa Kütüphanesi olarak bilinen tarihsel kilise not düşülecek yapıtlardan. Bazıları iyi korunurken bazıları ne yazık ki korunamamış.

Osmanlı da ilk tıp kitabının yazarı Şanizade Ataullah Efendinin mezarı da burada. Tire’ den söz ederken Aydınoğulları’nı atlamak olmaz; Osmanlı ile beraber… El sanatları ile ünlü ilçe de yüzyıllardır sürdürülen keçe, iğne oyalı örtü, nalın, urgan yapımı;  olası o dönemlerden izler taşıyor bizlere…1308 de Aydınoğulları ile Türk egemenliğine giren Tire, 1426 da Osmanlı’ya bağlanıyor. Osmanlı ile ilgili bir önemli not;  Mangır!  Evet,  Osmanlı döneminde bakır ve gümüş paraların kesildiği darphane de, Tire de…

 Ahilik geleneği… Anadolu’nun olmazsa olmazı… Bunu yansıtan en eski tekke;  Ali baba tekkesi de burada… İlk girişimi 1935 de Halil Yahşibey tarafından yaptırılan Tire müzesinde, çok sayıda olmasa da tarihsel izlerden örnekler görmek olası…

Peki Tire adı nereden geliyor. Geleneksel düşünceye göre three den yani üç’den;  kent için üç’ün nasıl bir anlamı var bilinmez? Diğer görüş ise Tyrannos;  belki bu daha akla yatkın. Neyse bu tarihçilerin işi, benim değil…

Anılardaki, eski fotoğraflardaki Tire, ne yazık ki günümüzde yok… Olmayan şehircilik planlamamız!?  burayı da mahvetmiş, ev mimarisi adına… Bizans- Rum ve sonrasında

geleneksel Türk mimarisinin izlerini taşıyan evleri fotoğraflamak adına dalıyorum arka sokaklara, ama ne mümkün… Tek tük kalmış… Kalanların da çoğu harap vaziyette, az sayıda olanı restore edilmiş…

Apartmanlar, çok katlı binalar yakışmıyor buraya… 4 km yukarıda, bir dağ köyü olan Balkan dan bakıyorum Tire’ye… Doğa muhteşem, yeşil sarı, keşke binalar da eski kalsaydı…

Balkana gelmişsek, konu da lezzetlere gelmiş demektir. Meşhur Tire köftesinin en güzelini burada yersiniz… Satır kıyma ile önceden yapılıp dinlendiriliyor, müşteriye domates sos tereyağı ve yoğurtla servis ediliyor; bir tutam maydanoz ile… Gerçekten güzel… Yeşillikten açılmışken, 10 çeşitten fazla yöresel ot ile 30’dan fazla soğuk meze, buranın gelenekseli…

 175 km’lik K. Menderes nehri; Tire’ye bereket akıtıyor… En tazeyi, en yeşili, en güzeli Menderes veriyor Tire’ye kısaca…

 Bolluk bereket var burada. Muhteşem lezzette ki yer altı kaynak sularını da unutmamalı! Denizden yaklaşık 100 metre yüksekte, ama Belevi gölü ile de komşu… Kuşkusuz tüm bu oluşum, iklim koşullarını da etkiliyor… Pamuk, tütün, susam, buğday, arpa da var burada; biraz da arıcılık… E, daha ne olsun… Tire’ye yaklaşırken her iki tarafı da yeşil!  bir koridordan geçiyorsunuz adeta; bu bile görülmeye değer…

Bir sürü yemek programı çekilmiş burada. Salt Tire köftesi değil konu. Taktak kebabına ne demeli? Tataristan’da bir çobanın keşfettiği, yıllar içinde buralara kadar geldiği rivayet. Bildiğimiz tandıra çok yakın. Et,  1 saat kuyuda pişiyor sonra tahta üzerinde ‘tak tak’ kesilerek, küçültülüp servis ediliyor. Şimdi dikkat;  genel de sabah yeniyor,  bazen 11 den sonra bulmak zor. Kesilen etin çıkan suyundan da tandır çorbası yapılıyor. Nohut mayalı ev ekmeği de,  tulum peyniri ve yoğurdu da, ‘çamur’ denen çökelek benzeri bir peyniri de ünlü Tire’nin. Son olarak da tatlı… Tuzsuz lor’un üzerine, karadut suyu ve reçel ilavesi ile yapılan bir lezzet yumağı. Hadi artık kahveler gelsin… Tabi ki Dere Kahve’de… Akan küçük şelalecikler eşliğinde mis gibi… Tarihle, yeşille, maviyle… Mutlaka görülmeli Dere Kahve… Başka bir dünya çünkü…

1.700’den fazla tezgahta, en taze, en yeşil, en güzel sebzeler, meyveler, sayısız geleneksel ürün… Evet ülkenin en büyük ilçe pazarı da burada…  Salı günleri Tire bir karnaval görünümünde; Cuma günü de var ama diğeri gibi değil… Bu pazarın ünü, pek çok komşu il ve ilçeye ulaşmış. Görülmeye değer, ama biraz trafik sorunu ile!

Geldik son noktaya, Karambol oyununa… Dünyada sadece İspanya’nın belli yörelerinde ve Tire’de oynanıyor… 1492’de Seferad Yahudilerinin İspanya’dan sürgünü; onları Selanik ve İzmir’e getirmiş… Bir grup Tire’ye yerleşmiş; karambolle!  1950 de son Yahudi’nin İsrail’e göçüne dek ‘Karambolle’ Tire’deler… Bireysel ve takım olarak oynanan oyun, aslında büyük bir bilardonun yerde ıstakasız oynanma hali. 12X4 metre alanda…

Evet sevgili okurlarım bir gezimiz daha sonlanıyor.  Tire’yi anlatmaya çalıştım size…  Gezmeyi, tarihi, lezzeti seven herkes görmeli… Bence acele edin doku daha fazla bozulmadan! Keyif alırsınız…