İhtişamın, güzelliğin, lezzetin kenti; VİYANA!
Eski kıtanın; tarihi, hüznü ve sevinci…
Tarihte ilk sokak aydınlatma sistemi, bu kentte. Atlı tramvay da! Diplomat yetiştiren okul, kraliyet binicilik okulu, ilk hayvanat bahçesi ve daha başkaları da! Hep önde, hep öncü, vee çok güzel. Viyana burası; kıskanılası kent. Mis gibi sokaklar, pırıl insanlar, görkemli yapılar. Müthiş bir tarih ve ötesi. Viyana; ‘ben Avrupa’yım’ der. Haklıdır. Gerçek Avrupa; Viyana’dır!
Öyle bir yapılaşma var ki; binaların görkemi sizi rahatsız etmiyor. Olağan gibi yani. Ama değil; işte mimari sihir. Büyüklük, azamet, lüks binaların yanında bahçelerde, peyzajda, heykellerde, havuzlarda, meydanlarda; şehre dekor olan her yerde! Büyükten küçüğe her tasarımda kendini gösteriyor ama normalmiş gibi algılanıyor; çok ilginç. Bu devasalık, ‘üzerine gelmiyor’ ve şık duruyor. Kentin bu özelliğinin elbette tek bir sebebi yok. En önemlisi ama; Maria Theresia. O’nun zamanında Viyana bu güzelliklerin büyük bölümüne kavuşmuş. Zerafeti seven, bunu kent’ine yaşatmak için elinden geleni yapan bir imparatoriçe. Bugün hayranlıkla yad ediliyor. 6. Karl’ın kızı, Macaristan ve Bohemia kraliçesi.
Kentin biraz geçmişine bakalım, ilginç notlar var. İ. Ö. 400’e dayanan tarihinde, Kelt’ler karşımıza çıkar ilkin; Viyana’da! Kavimler göçünde, Slav’lar, Got’lar, Markoman’lar, Langobard’lar ve diğerlerinin buralarda olduğu, iz bıraktığı aşikar. Nüfusun altyapısı ise, Kelt’ler ve Roma’lıların karışımından oluşuyor. Tabi ki diğerlerinin de az da olsa etkisi var. Önce basit fakir ve rutin yaşam gündemde; sonradan şekilleniyor. 880’lerde kentin adının ‘Venia’ olarak telaffuzu söz konusu! Çok sonra, 1000’lere gelirken ‘Ostarrichi’ adı, ülkenin ortaya çıkmasını müjdeler nitelikte. 1200’lerden itibaren yaklaşık 700 yıl, yönetim ‘Habsburg’ hanedanı kontrolünde. Kıta’da başka izler de bırakan ailenin kökleri ise, İsviçre’ye dayanmakta.
Avrupa’da birçok yere akınlar düzenleyen, topraklarını genişletme çabasındaki Osmanlı’nın da ele geçirmeye çalıştığı ve iki kez denenip başarılamayan bir yer; Viyana. Ağır kayıplar ve ilginç notlar var bu kuşatmalarda ve sonrasında. 1718 Pasarofça antlaşması ile kalıcı barışın sağlanması sonrası, iki tarafın ilerleyen yıllarda sorunu yok. Buna karşın sonrasında İslamiyet’in resmi din, Türkçe’nin de resmi dil olarak kabul görmesi enteresan!
Bilim’e, sanat’a, ticari ve sosyal yaşama büyük katkılar sağlayan ‘Habsburg’ hanedanının 1918-19’lar da son bulması sonucu cumhuriyete kavuşan ülkede, daha önce Alman’larla olan ilişkinin sonlanması ile; 1804’de Avusturya imparatorluğu kurulmuş. Uzun yıllar sonra da, Macaristan ile birliktelik ile Avusturya- Macaristan imparatorluğu.
Zengin bir tarihi kısaca özetlemeye çabaladık, elbette gezerken de ilaveler olacak. Hadi başlayalım. 415 km2’lik küçücük bir kent aslında Viyana. 2 milyon civarı nüfus, ülkenin ¼’üne yakın. 9 eyaletten biri ve başkent.
Saraylardan başlamalı gezmeye. İrili ufaklı pek çok ama, en önemlileri 3 tane. Belvedere, Habsburg ve Schönbrunn. Bir yazlık saray olarak tasarlanan Belvedere, görkemli yapısı ile sizi aslında iki ayrı taraftan çağırıyor. Ayrı tarihlerde yapılan alt ve üst olarak nitelenen iki bina; ikisi de şık. Muhteşem peyzajlar, sihre ayrı bir anlam katıyor. Giden, gören şanslı.
Başka bir ‘kartpostal’ 1695’de yapımına başlanan Schönbrunn sarayı. O’da yazlık. Yine alımlı bahçeler. 44 odalık büyük tur, 22 odalık küçük tur, seni bekler. Sayısız güzellik, tek kelime ile!
Şimdi daha eskiye gidelim. 13 Y.Y. tarihli hanedan sarayı, Habsburg. Kışlık saray. Şu an, Cumhurbaşkanlığı resmi konutu. 3. kısmı ise müzeye dönüştürülüp halka açılmış, iyi de olmuş hani. Kaçırmayın.
Viyana’da her yerde kalabalıklar sizinle olacak, yadırgamayın. Bazen istediğiniz mekanlara giremeyecek ya da girmek için uzun zaman sıra bekleyeceksiniz. Değer mi? Elbette…
Devam edelim, ‘Museumquertier’de sayısız eserler var kaçmamalı. Bir ‘Gaudi’ esinlenmesi ‘Hundertwasser’da, rengarenk kat kat 53 daire, 5 dükkan, 16 teras hepinize, ama fotoğraf tutkunlarına ayrıca iyi gelecek! Gezin ve çekin.
Ring bulvarı üzerinde, Avusturya Parlemento Binası, Viyana Sanat Tarihi ve Doğa Tarihi Müzelerini, 1800’lerin sonlarına tarihlenen, Devlet Opera Binası’nı ve neo- gotik şaheser Belediye Binası mutlak görülmeli!
18 Y.Y.’da, barok stile sahip kent, zamanla mimaride farklı üsluplara ev sahibi olmuş! Bunların dışında, Teknik Üniversite, veba salgını etkisinde halkın şifasına adanmış Karl Kilise’si, 60 bin çizim ve 1 milyonu aşkın basılı eser ile, Albertina Müzesi, tarihi Pazar Naschmarkt ve 98 m. kulesi ile Neves Rathaus, gezginlerin listesinde olmalı.
1147’ye tarihlenen Aziz Stefan katedraline ayrı bir parantez! 1300 ve 1400’lü yıllardaki yenilemeler ve eklemeler ile Avrupa’nın en önemli gotik mimari eseri. 135 metrelik kulenin manzarası, fena. Osmanlı akınlarında halk buraya sığınmış, 22 tonluk devasa çan da, Osmanlı’nın bıraktığı metallerin eritilmesi sonucu yapılmış. 2. Dünya savaşında zarar görünce de, yenilenmiş.
Hitler ve güçleri, 1938’den itibaren acı dolu yıllar yaşatmış buraya. Bugünkü ‘Kahramanlar’ anıtı da Viyana’yı kurtaran kızıl ordunun anısına dikilmiş, 1945 de. Sonrasında 2. Cumhuriyet. 10 yıl daha kalmış bu topraklarda işgal güçleri.
Alışveriş ve yeme içme, sırada. Rota da, Graben caddesi, Stephan Platz ve Palais Eqitable var. Araç trafiği de yok. Hadi başlayalım. Dana eti tavuk ya da domuzdan da yapılan ‘Şnitzel’; buranın özeli! Galeta unu ile kızartılıp, garnitür patates ile servis edilir. Macar mutfağının da etkileri yok değil. ‘Gulaş’, onların çorbası mesela; burada da ön planda. Bir makarna yemeği ‘Spatzle’, haşlanmış dana eti, şık bir sos ve uygun garnitür; ‘Tafelsplita’; ilk sayacaklarımız . Sokak lezzetleri de hiç fena değil. Isı, genelde düşük ve hava yağışlı olduğundan protein daima önde. Peki bunlara ne eşlik edecek? Elbette şarap. Civarda 200 kadar şarap üretici, sayısız markaya sahip! Keyifli şarap tadım evleri, hemen şehrin çok yakınlarında! ‘Vreninger’, ‘Cobenz’ ünlü markalar ama daha çok var! Bira da önemli elbette! ‘Weizen’ ve ‘Lager’ de, biranın ünlüleri!
Pek çok Avrupa ülkesinin aksine kahvaltı kültürü de var. ‘Sachertorte’ meşhur marmelatlı çukulatalı pastaları, elmalı tart da müthiş. Vee Osmanlı’dan kalan miras; kahve. Evet şehri alamamışlar ama bir kültür bırakmışlar. Ordu kayıplar vererek ülkeye dönerken, yanlarında getirdikleri kahve çekirdeklerini burada bırakmışlar, zaman ile yerel kültürle harmanlanıp, meşhur ‘Viyana Kahve Teması’ oluşmuş. İnsanlar saatlerce kahve içerek kitap okumakta cafelerde. Hemen herkes de kedi ve köpek besliyor. Restaurantda, ya da bir ulaşım aracında yanı başınızda olabilirler. Son olarak, müzik kültürü. Pek çok dünyaca ünlü besteciye sahip bu ülkeye geldiğinizde, opera izlemeden, konsere gitmeden dönmeyin derim. Her şeyin çok daha fazlası burada! Sanatın kenti Viyana’ya ulaşım kolay, her mevsim düzenli uçak seferleri var. Yazın tercih etmenizde de yarar var!