Alçak sesle konuşmayı bilmezler burada; sır verirken, Yenikapı işitir!

SAMATYA.

Çok ses, çok kültür…

Hayatlar bazen, birini ya da; birilerini deler geçer. Kimi zaman, temas eder; bazen de uzaktan izler ve kaybolur!

Yaşamların karışımı sihirdir de; her yerde olmaz. Tarih, yer, kişilikler bu olguda etkindir!

Samatya’da; tüm bunlar yaşanmıştır yüzyıllarca. Aslında, böyle oluşmuştur Samatya.

Resmi olarak Koca Mustafa Paşa; ama burası Samatya! En az bin beş yüz yıllık bir tarih. Eski bir balıkçı köyü. PSAMATHOS; Kum, kumluk manasındaki sözcükten türemiş. PSAMATION köyün adı. Zamanla da evrilerek; Samatya.

Tarihte Ermeni ve Rum nüfusun ağırlıkta yaşadığı yer. Çarpıcı hikayeler var; yoksa neden gidelim ki? Antik dönemde suçluların, idam mahkumlarının mezarları burada; yargılama ya da mahkeme anlamında kullanılan ‘KRISIS’ ondan denmiş buraya, ikinci ismi semtin geçmişte!

Bizantion kurucusu, efsane kahraman ‘Megaralı Byzaas’;  Kalkedon karşısında ‘Kadıköy’ bir kent kurmaya karar verir. İlkin buraya gelir. Psamathion’da zaten bir yerleşim vardır. İlgisini çeker. Tarih sahnesinde bilinen ilk hikaye böyle başlar. Ve, önemli bir olgu ile de sürer hikaye.

İmrahor’dan söz edelim; çünkü İstanbul’da yaşayan en eski manastır! Tabi kalıntıları, o da bu civarda. Studios Manastırı. 454-64’e tarihlenen bu yapının durumu içler acısı. Yıkık, perişan; zincirli kapıların ardında, herhalde tam olarak yıkılacağı günü bekliyor. Oysa Roma Konsülü Studios’un adını taşıyan, kimi kaynaklarda ‘Vaftizci Yahya Kilisesi’ de denen, ‘Belki içindeki başka bir oluşumdan söz ediliyordur, zira arazi çok büyük’ bu eser çok değerli! Yıllar içinde, hasarlar, yıkılma ve tekrar yapılmalar, yangınlar, talanlar. Tam bir tanık yani İstanbul’a. 1204’de müthiş bir Haçlı talanı var. 1293’de bir yapılaşma kayıtları var. ‘IOANNES PRODROMOS’un adı da geçiyor. Belki de bu.

Fetihten sonra yenileme ve sonrasında camiye çevriliş! İmrahor İlyas bey cami. ‘İmrahor’ at ustası demek. Sonra yine bir sürü olay. 1894 depreminde komple büyük bir hasar. Ve kaderine terk ediş.  Kim bilir kayda geçmeyen daha ne hikayeler?

Konstantin’in zaman içinde inşa ettirdiği en büyük limanların, Samatya’da olduğu varsayılıyor. ‘Elefterios’ ve ‘Teodosis’ örneğin. Lykos; şimdiki Bayrampaşa deresi. Buradan akarak, Samatya’dan sonra deniz ile buluşuyor. Zaman içinde derenin taşıdığı alüvyonlar, su hattını keserek buraları dolduruyor. Ve malum alüvyonlu topraklar bereketlidir. Bu dolan bölgede kendiliğinden bir semt oluşuyor. Vlanga. Yani günümüzdeki Langa semti; Aksaray tarafına doğru.

Kentin en güzel yeşillikleri, turpları, domatesleri, salatalıkları; yıllarca buralarda yetiştiriliyor. Fakat bu doğa hareketi, Samatya’yı denizden koparıp daha içlere taşıyor. Sonrasında da, denizin doldurulması sahil yolu yapımı ve tren hattı, semti iyice içerde konuşlandırıyor!

Varsın olsun; ‘şarabın cenneti’, ‘balığın merkezi’ deniyor hala.

Karideslerin kestane gibi kızartılıp, kese kağıdında satıldığı yermiş; nasıl özlenmez o günler?

Burada doğmuş ya da yaşamış ünlüler var: Uğur Dündar. Efsane, Fatma Girik ve İstanbul’un özel adamı; ışıklarda uyusun Aydın Boysan… Kim bilir; onları bir masa etrafında toplayıp Samatya’yı dinlemek nasıl güzel olurdu? Az da olsa yaşları farklı olduğundan; semte dair neler çıkardı!

Konu buraya gelmişken, Samatya’nın set olduğu dizi ve filmlere bir bakalım. ‘Ezel’ dizisinin bazı bölümleri burada çekilmiş. Ama asıl keyif ‘İkinci Bahar’. Şener usta ile Türkan Sultan bir daha zor gelir bir araya. Devam buradan, ‘Av Mevsim’i, ‘Gönül Yarası’. Yavuz Turgul’da sevmiş burayı, belki dostu Şener Şen’den. Nuri Bilge de gelmiş Samatya’ya;  ‘Üç Maymun’ için.

Dur, bunlar görsel katkılar; peki yazınsal? ‘Samatya’da Dinmeyen Tını’,‘Aşkın Samatya’sı Selanik’te kaldı’, ‘Psamation’dan İstanbul’a… Farklı açılardan bakmış yazarlar semte!

Samatya neden özel ve neler gördü! Bizans döneminde Latin yağmasını, İstanbul’un fethinde Ermeni, Rum çekişmesini, çok sonraları iskan hareketlerini, Abdülhamit dönemi katliamlarını! Peki bu tarihlerden önce? Başta biraz anlatmaya çalıştık. Samatya’nın gördüğünü çok az semt görmüştür. Başlı başına bir tarihtir. Ama anlamı, bugün bile algılanmaz yeterince.

Hadi biraz günümüz, ara ara tarih yine. Semt meydanında, her yıl ‘Şehr-i İstanbul Derneği’tarafından ‘İstanbul Balık Festivali’ düzenlenir ve tonlarca balık pişirilip halka dağıtılır. ‘Balık Müzes’i var dostlar burada. 1990‘larda yola çıkılmış, kimine göre üç yüz, kimisine yedi yüz ayrı çeşit deniz canlısı burada,  limanın hemen dibinde. 

Cumhuriyet döneminde Yozgat ve Kayseri’den Ermeniler buraya gelip yerleşmiş. Eğlence dünyasında var olmuşlar. 1940’dan sonra da, azar azar gitmişler buradan. Onlarla beraber eğlence de! Sahil gazinoları işlemez olmuş, kapanmış. Sonra da zaman diremeyenler yıkılmış. Bir güzel seda daha yok olup gitmiş Samatya’dan, onlarla!

Ünlü Ermeni yazar Hagop Baronyan’ın, ‘İstanbul Mahallesinde Bir Gezinti’kitabında, enteresan saptamalar var, semte dair. Bence, bu ve benzeri, az bulunan, az okunan, az basılan semt ya da özel’e ilişkin kitaplar çok değerli; peşinde olmalıyız. Ben de çok var böylesi.

Ana caddenin iki yanında devam eden semtte, beni çeken her zaman olduğu gibi deniz tarafı. Ulaşımın kolayı da, buradan zaten. Arabanız ile gelirseniz, park yeri bulmak olası. Ama Samatya’ya gelmek için, toplu taşıma her zaman önde. Marmaray ideal mesela, karşıdan gelecekler için de. Sahil yolunda, dolmuş ve otobüsler de kullanılabilinirl! Dönüşlerde de, aynı sistem uygulanabilir. Taxi, tabi ki her daim mevcut.

Bu semti özel yapanlardan biri; çok önemli ama, ‘Sulu Manastır’. Uzun bir hikaye. Büyük Konstantin ‘in annesi Helena, ‘bazı kaynaklarda Eleni’Kudüs’e gidip, İsa’nın çarmıha geçirildiği yerden aldıklarını buraya getirmiş. Yanı sıra, Kudüs’ten saksılarla çiçekler getirmiş. O devirdeki yolculuk zamanlarını dikkate aldığınızda; imkansız! KASTRIA adlı saksılarda gelen çiçekler, buranın bahçesine dikilmiş. Manastır; bundan dolayı KASTRIA olarak da anılıyor. Oğlunun, yani imparatorun Hristiyanlığı seçmesinde de öncüymüş?

Buradaki ilk yapı, 3. Romanos’a atfediliyor. Karısı ZOE’yi aldatmış. O’da sevgilisi ve işbirlikçilerine, Romanos’u öldürtmüş. Ceset buraya gömülmüş. Nasıl bir hikaye ama? Bu mekanla ilgili hikaye biter mi? ‘Surp Kevork Kilisesi’ olarak biliniyor.Kevorkisminin Rumca Yorgoya da Yorgi’ye denk geldiği söylenti! Buranın, Ermenilere verilmesi Rumları çok kızdırmış. Peki olay nasıl? Fatih, İstanbul’un fethi sonrasında, Bursa Episkoposu Hovagim’i, cemaatiyle birlikte buraya davet eder ve mekanı onlara bağışlar. Ermeni cemaatin ilk Patrikliği olur bu yapı. Avlusunda bir ilkokul, bir de lise var; eğitimin üst düzeyde olduğu söyleniyor ‘Sahakyan-Nunyon’.Şimdi daha geriden bakacağız; Surp Kevork’a! İlk yapılış kaydı 1031 olarak geçmiş;  ‘Thetokos Perivleptos’ adı ile! Manastır olarak planlanan yapının kentte Ayasofya’dan sonra en büyük olması düşünülmüş. 3. Nikephoros’un da gömüldüğü manastırın, 1204 Haçlı-Latin yağmasında talan edilmesi aşikar. İznik Konsülü 8. Mihael Palaelogos’un katkıları ile ayağa kalkan yapı, defalarca yıkılmış, hasar görmüş, onarılmış. 1660 ve 1866’da ciddi yangınlar atlatmış. Günümüzdeki yapı, 1885 tarihli, mimar ‘Bedros Nemtzen’ imzalı. 1993’de onarım geçiren Surp Kevork’a bahçesindeki ayazmadan dolayı, ‘Sulu Manastır’ deniyor.

Samatya meydanında zaman, bir dolu güzel restaurantın, özellikle teraslarında, mis gibi deniz ürünleri ile daha bir keyifli geçer. Et isteyene de hayır denmez. Belki günü buradaki mekanlarda sonlandırmalı. Nefis mezeler eşliğinde başlayan yemek, helva ile sonlanır. Afiyetle. Ama gezilecek ve anlatılacak daha çok olgu var burada; devam!

Semt, Osmanlı’dan önce de sonra da dini bir merkez. Mimar Sinan eserleri ‘Ağa Hamam’ı ve ‘Abdi Çelebi Cami’ ilk sırada. Bu cami ile ilgili bir söylenti; fakir kişilerin yardımları ile yapıldığı ve diğer adının ‘Sanki Yedim Cami’ olduğu? Halvetiye Şeyhi Sümbül Efendi ve cemaatine ev sahipliği yapan oluşum da dikkat çeker.

Aslında ‘Ayios Andreas Manastırı’. 1489’da dönüşüm. Dönüştüren de, 1512’de idam edilen dönemin sadrazamı Koca Mustafa Paşa. İşte semtin sonradan oluşan adı; buradan. Yine bir Bizans yapısı üzerine inşa edilen ‘Mirza Baba Tekkesi’ ve ‘Sancaktar Hayrettin Mesciti’ de, dini yapılar arasında!

Yeniden diğer tarafa geçelim. Samatya çok zengin tarihsel ve dinsel yapıları ile. ‘Ayios Minas Kilisesi’, 1200’lere tarihleniyor. 1500’lerde yabancı gezginlerin notları arasında yerini almış. 1782’de kül olmuş. Şu an ki yapı, mimar ‘Konstantin Yolasig’ imzalı 1833’e tarihli. 1955 6-7 Eylül olaylarında ciddi hasar görmüş. Bazı kayıtlarda ‘Hristos Analipsis’ olarak geçen kilise de bence bu! Bilgiler örtüşüyor. Ana meydanın arkasında, kapalı! Hemen yakınında yine kapalı olan bir diğer kilise de; Ayios Nikolaos! Rum balıkçılar, denize açılmadan önce bereket ve sağlık adına burada mum yakıp dua ederlermiş. 1583’e tarihli, yine yangınlar, hasarlar.

Kayıtlarda ‘İtalyan Kilisesi’ olarak yer alan bir başka yapı ise; bence ‘Samatya Kilisesi’ olarak bilinen ‘Demiryolu İşçileri Kilisesi’. Hikaye başka ama. 1870’lerde Abdülaziz kentin bu yanına tren yolu döşetmek için, Fransızlar ile anlaşır. İşçilerin ibadeti için inşa edilen kilise, projenin rafa kalkması ile boş kalır. Şu an Süryani vatandaşların kullanımında.

‘Sulu Manastır’ da izini gördüğümüz Eleni ‘Helena’ bir başka yapı da daha karşımıza çıkıyor Samatya’da. ‘Aya Eleni’ veya ‘Ayios Konstantinos ve Helena Kilisesi’nde. Acaba isim benzerliği mi? Zira yapı 1805’e tarihleniyor! 1963’de yenilenen kilise ‘Karamanlılar Kilisesi’ olarak da biliniyor. Fetihten sonra Karaman’dan getirilen Ortodoks vatandaşlar nedeniyle verilen bu isim de sorun var. Ya da 1805 tarihi hatalı. Başka olasılık da; çok karşılaştığımız, birden fazla binanın zaman içinde üst üste başka isimler ile inşası!

Son olarak ‘Ayios Yeorgios’ ya da ‘Aya Yorgi’, Selvili Kilise olarak da biliniyor. Ve; ‘Surp Anarad Higudyan Katolik Ermeni Kilises’i de semtin zenginliklerinden.

Ve son zenginlik ‘Zilciyan’lar. 1600’lerde Trabzon’dan buraya göçen bir aile. Kazan üretimi yapıyorlar. 1681’de 1. Mustafa zamanında, aileden Avedis bey’den saray bandosu için zil yapması isteniyor. Yapılan zillere hayran kalınıyor ve ailenin lakabı, sonradan da soyadı bu şekilde ortaya çıkıyor. Dört yüz yıldır kuşaktan kuşağa aktarılan bu hüner; Pink Floyd, The Beatles, Rolling Stones da dahil olmak üzere dünyaca ünlü pek çok müzik grubuna hizmet etmeyi sağlıyor. Kerope Zilciyan’ın çabasına ayrı bir parantez. Zillerdeki yapılış biçimi bugün bile sır!

Son’a geldik. Psamation’u yaşayın. Ara sokaklara girin, tarihe bakın, günlerden Pazar ise bin bir çeşit meyve ve sebzesi ile ünlü pazarını gezin, yokuşlardan çıkın, denizlere inin. Fotoğraf çekmeyi sakın ihmal etmeyin. Yakalarsanız, Rum ve Ermenilerle konuşun, açıksa bir kiliseye girin mum yakın. Günü de o meşhur meydanda istediğiniz bir restaurant da sonlandırın. Tüm gün yaşadıklarınızı, gözden geçirerek.