Fransa’da, sevimli küçük bir şehir; ancak,
TOURS
Tarihin nabzı, aristokrasinin merkezi!
Fransa’da çok şık bir yerdeyiz. Kentin ismi ‘Tours’. Çok bilinmez. Ama, içinde bulunduğu Loire havzasını duymuşsunuzdur. Kenti doğru algılamak için de, önce Loire‘a bir bakalım.
Tours dışında pek çok Fransız kentinin kıyısından, içinden geçen, ülkenin merkezine yakın doğup, kuzeye çıkan, sonra batıya yönelip Atlas okyanusuna dökülen müthiş bir nehir. Ülkenin en uzun akar suyu; Loire. ‘Cevennes’dağlarında, sönmüş bir yanardağ olan; ‘Mont Gerbier De Jonc’un doruklarında yeryüzü ile buluşur. Şaka değil, Fransa’nın dörtte birini sular. Bereketi de, elbet taşır. Dahası 12.Y.Y.’dan bu yana da taşımacılıkta kullanılır. Yoksa savaşlara sahne olur muydu?
Bölgenin ciddi bir tarihi var. Başka özellikleri de! Öncelikle, buralar kusursuz Fransızca’nın konuşulduğu yerler. Aristokrasinin, yüzyıllarca buralara hakimiyetinden belki de. Sayısız dil okulu ve üniversite. Tours; bu anlamı ile tam bir öğrenci kenti. Şehirleşme, Fransa’daki orta ölçekli bir kent seviyesinde. Zaman zaman; ‘köyden biraz hallice’diyenlere rastlıyoruz.
Merkez elbette küçük ama; benim Avrupa’da çok sevdiğim, özellikle tarihi kentlerde karşıma çıkan, yıllar içinde‘gri’ye, ‘tarihin rengine’bürünmüş binaların yer aldığı sokaklar. Tüm Avrupa’ da olduğu gibi, cafe, rest ve publar. E; burası Fransa. Şık erkekler, güzel kadınlar!
Kaldığım otelden beni Tours merkeze götüren taxi şoförünü görmeliydiniz; son derece entelektüel, bir turist rehberi kadar şehre hakim, akıcı İngilizce konuşan ‘Ki azdır’, yardımsever, bana çekim yapacağım noktaları detaylı anlatan bir kişilik.
Soğuk, kısmen yağışlı başladı günümüz ama; sonrasında keyifli devam etti. Şoförümüzün çizdiği rota ile, başlasın çekimler!
‘Mavi mozaikli bina’ ‘lar’ demek lazım; boydan boya. ‘Eski Tours’ denen bölgenin tam ters tarafında, bir sokağın içinde, ama neredeyse sokağın büyük bölümünde ‘Sıra Evler’ gibi, bizim İstanbul’daki! Mavi tonlarda, farklı mozaikler değişik biçimde ama simetrik olarak döşenmiş binanın dış sıvalarına. 1800, ya da 1900’lere tarihleniyor. Gerçekten şık. Günlerden Pazar olduğundan, sabah sokaklar bom boş, sorunsuz çekim yapabiliyoruz. Mesele; bir şey sormak istesek, soracak kişi yok!
Burayı bitirip ‘Plumereau’tarafına doğru yollanıyorum. Herkes kenti, bu meşhur meydanı ile tanır. Kimileri ortaçağdan kalma, üçgen çatılı, ahşap ve tuğlanın iç içe kullanıldığı yapılarla taçlanan meydan. Tarihin merkezi gibi; meydanı inceleyelim önce. Bence yazın muhteşem olur burası; kışın bile güzeldi. Tarihi mekanların alt katları, şık cafe ve barlar, restler. Kimileri, meydana çıkan sokak içlerine kadar dağılmış. Beş koldan girilen küçük bir meydan aslında; ama girince sizi sarıyor. Ortada ki boşlukta masalar ve oturma yerleri konuşlanmış. Binaların üst balkonlarından kim bilir nasıl güzel görünüyordur; bu sevimli meydan? Leziz bir kahvenin, ya da yıllanmış bir şarabın eşliğinde yaşamalı meydanı bence! Belki; bir dahakine?
Tours; ülkemizde neredeyse hiç tanınmıyor. Ünlü turizm firmalarımızın destinasyonlarında yok. ‘Loire’ havzası ve şatolar ise var; ancak az.
Fransa’nın batısı burası; genel adı ‘Intre-ed-loire’. Kent, ‘Centre’ bölgesinde yer alıyor. Ünlü nehrin güney yakasında kurulmuş, zaman içinde kuzey tarafındaki kıyılara da geçmiş. İlginçtir; bu taraf daha hızlı gelişmiş güneye göre.
Günümüzde, yaklaşık 150 bin kişilik bir nüfustan söz ediliyor.
Ülkemizden buraya uçuş zor. Aktarmalı olarak belki ama sıkıntılı. Yakın havalimanı ‘Val de Loire’. Türkiye’den gelecek misafirler, mecburen ‘Paris’ hattını kullanacak. Hatta gidiş ya da dönüşte, birkaç gün Paris; hiç de fena olmaz. Peki, Paris’den sonra; şüphesiz tren. Demiryolu ağı, çok gelişmiştir Fransa da. Farklı tren seçenekleri var; hızlısı, yavaşı. Süre; 1.5 saat ile 3 saat arasında değişiyor.
Durdukları istasyonlar da farklı; iyi takip etmek lazım! Ulaşım süresi, kalkış saati ve kompartman sınıfına göre bilet fiyatları çok değişken. İndiğinizde taxi söz konusu. Bir hatırlatma; buralarda sokaklarda serbest dolaşan taxi bulmak imkansız. O nedenle, kullandığınız taxi’nin bağlı olduğu istasyonun kartvizitini alın, şoförden. Tekrar lazım olduğunda, telefonla arayıp bulunduğunuz yere çağıracaksınız. Ama dil; bir sorun. O anda ‘mikrofondaki’ kişi İngilizce bilmiyorsa, sizin Fransızca konuşmanız lazım! Benim başıma geldi, dikkat.
Sanatın, tarihin, kültürün ve şarabın kenti Tours’da; meydanlara, sokaklara bakalım. ‘Rue Nationale’ye mesela, ‘Place Jean Javres’, ‘Pont Wilson’. Devam edelim, ‘Place des Halles’ veya ‘Rue de Commerce. Bu küçük kentin, önemli sokak ve meydanları.
Çarpıcı yapılar var Tours’da. ‘Musee des Beaux’. Güzel Sanatlar Müzesi. Zaten gideceğiniz bir yerde. Ünlü ‘Tours Katedrali’nde. Burası, meşhur katedralin güneyinde yer alan eski Başpiskoposluk Sarayı… Gelelim Katedrale. St. Gatianus önemli bir aziz ve yapı ona adandığından ismiyle de anılıyor. Burası; Tours kentinin simgesi ‘St. Martin’den de eski!
İlk kazmanın 337 yılında vurulduğu söyleniyor. Kırk yıla yakın bir inşa dönemi. ‘Günün koşulları!’Yıllar sonra 561’de yanarak yok oluş. Otuz yıl sonra başka bir yapı, sonrasında yine yangın. 1100’lerde yapılan da aynı kaderi paylaşmış; yaklaşık altmış yıl sonra. Hemen akabinde, 1170’lerin sonlarında şimdiki hali ile ilgili ilk adımlar atılmış.
İnşa süresi tam bilinmiyor, zira yapı her geçen gün eklemelerle büyüyor. Çok sonra, 1356’da Gatianus’a adanıyor. İnşa yılı olarak, 1170-1547 olarak tarihlenmesi bu sebepten. Bir Roma Katolik Kilisesi. Görkem, göz kamaştırıyor. Kule payandaları romanesk, genel tavır gotik ama. Bu arada altmış sekiz metrelik kuleler farklı zamanlarda yapılma. Tepelerdeki Rönesans izleri, fark ediliyor.
Tüm bölgenin, 2000 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesine dahil edilmesi, rastlantı olmasa gerek?
Bu aşamada, 1. François’i incelemek lazım. Sanata, edebiyata, mimariye, fazlasıyla önem veren bir hükümdar. Siyasi ve ekonomik bilgisi hep sorgulanır ama; Fransa’nın kültürel gelişimine katkıları çok büyük.
Onun dönemi; 1515-1547 ‘Fransız Rönesansı’ sayılıyor. Zerafetin, kültürle harmanlandığı yıllar. Saray eserleri için ünlü İtalyan sanatçılardan destek almış, yaptırdığı konak ve saraylarla burjuvaziye ön ayak olmuş. ‘College de France’ın kurucusu. Leonardo Da Vinci’nin ömrünün son yıllarında, hamisi. Da Vinci, son eserlerini burada yaşama geçirirken, 1519’da ‘Amboise’ yakınlarında ölmüş ve oraya gömülmüş.
Buralara, ‘Fransa’nın Bahçesi’ deniyor. Sadece Leonardo Usta mı geçmişte; tabi ki hayır.
Ünlü filozof Descartes, Honore de Balzac, Charles Perraut, Viktor Hugo. Hepsi bu bölgede iz bırakmış.
François’in başlattığı adımlarla yön bulan, sanat, mimari, kültür akımı ‘Loire ırmağı’ etrafında müthiş yapıların oluşumuna katkı sağlamış. Şimdi, o meşhur Fransız aristokrasisine ait kaleler, şatolar gelsin.
Fransa kral ve derebeylerinin, düklerin ortaçağ ile Rönesans dönemleri arasında ‘Loire havzası’nda inşa ettirdikleri devasa yapılar, gerçekten görülmeye değer. Bir bölümü konaklama tesisi olarak da kullanılıyor. Genelde, kişi ya da ailelere ait. Belli turlarla ve belli ücret karşılığında gezilebiliyor. Fakat kimi ücretler, ‘tekrar düşünmeli’cinsinden!
Dönümlerce araziler, peyzajın zirve yaptığı bahçe düzenleri ve dönemin ihtişamının sergilendiği mimari şaheserler. Fiyatlardan söz edince, konaklama niteliği taşıyanların gecelik ücretleri ‘dudak uçuklatacak’ kadar. Tours kent merkezine yakın bölgelerde farklı konaklama seçenekleri var.
Şatolar, bir manada Kuzey ve Güney Fransa’yı ayıran bir hat üzerinde inşa edilmiş. Tabi doğaya uyum sağlanmış.
İklimsel koşullar, kuşkusuz seyahatlerde önemlidir. Gittiğimizde Şubat ayıydı ve soğuk zorlamadı bizi. Bazı sabahlar sis olabilir, fotoğrafçılara duyurulur.
Şimdi vadi boyunca yer alan Şatoların en önemlilerine bir bakalım. 1. François’den söz etmiştik. Bu şatoların yapılmasındaki öncü kişi. İşte onun av şatosu olarak kullandığı ‘Chambord’ilk sırada gelir. Olağanüstü bahçe tasarımı ve devasa yapısı ile ‘Villandry’ikinci sırada. Arkadan ‘Amboise’, ‘Cheverny’, ‘Moulinsart’, ‘Usse’, ‘Valencay’, ‘Langezis’, ‘Blois’, ‘Chenonceau’ve ‘Azay-Le-Rideau’şatolarını sıralayabiliriz! Daha pek çok var. Hepsinin içine girip fotoğraflamak olanaklı olmayabilir. Ama dıştan da çok güzeller. Zamanın koşullarına göre, nasıl bir emek, para harcanarak yapıldığı, yıllar süren inşa süreleri gerçekten düşündürücü.
Tours, ya da Loire vadisindeki bir başka kenti merkez yapıp, günübirlik gezilerle bir plan doğrultusunda şato ziyaretlerini gerçekleştirmek olası.
Kiralık oto fiyatları ucuz değil. Malum Fransa. Gidiş, dönüş Paris üzerinden olacağından, kiralık aracı Paris’den alıp, tur sonunda yine orada teslim edebilirsiniz. Konaklama ücretleri de yerine göre farklılıklar arz edecektir. Ekonomik olanlar da var. Yeme içmede de öyle, Paris fiyatları değil. Şaraplardan biraz söz edelim dönüşte hediyelik olarak da düşünebilirsiniz. Chinon,Montlouis,
Bourgueil öne çıkanlar. Beyaz kireç kayaların içlerine oyuk mahzenlerde saklanıyorlar.Sancerreve Vouvray’de listeye alınabilir. Zaten ülke, bir şarap cenneti.
Yeme içme konusunda da malum, Fransız mutfağı zengindir. Ama buralar biraz merkez dışı olduğundan çeşit konusunda çok ısrarcı olmamak lazım. Kimi yerlerde, sekiz on çeşit olan soğuklarla başlanıyor yemeğe, ardından sıcak seçenekler. Domuz ve tavuk, elbette çok yaygın. Çok keyifli pilavlar yedim ben; ilginç. Yemek sosları leziz. Salatalar da yeterli düzeyde.
Deniz tutkunları zorlanacaktır, pek bir şey yok. Az da olsa tavuk dışında kümes hayvanı ve av hayvanı yemek seçenekleri var.
Kentle özdeş St. Martin bazilikasında sıra. Aziz’in mezarı üzerinde inşa söz konusu. Bilinen hikaye, altta yine bir şapel kalıntısı. İlk inşa zamanı 471 yılı!
700’lerin sonları 800’lerin başlarında, Avrupa’nın o bölgesini kasıp kavuran Charlemagne’ın ‘Şarlman’ etkisi var. Aynı isimdeki kule de görülecek, bazilikanın yanında. Bu kule de yapımından itibaren zaman içinde yıkılmış, yeniden yapılmış; kimi zaman tadil edilmiş.
‘Şarlman’ için birkaç söz edelim. Eğitime ve dine büyük önem veren bir hükümdar. Frank‘Frenk’ İmparatorluğu. Zaten bu ülkenin kurulmasının ana damarı. Yazmayı bir türlü beceremeyen ‘Şarlman’ bir anlamda birleştiriciliği ile, bugünkü AB’nin ilk temelini atan kişi olarak görülüyor.
Dönelim yine St. Martin’e. Aziz’e adanan, Roma Katolik Bazilikası. 1560’larda o yıllarda ülkede örgütlenen protestan cemaati ‘Huguenots’lar tarafından yağmalanmış. Bir süre ahır ve mağaza olarak da kullanılmış! Fransız devriminde tamamen yıkılmış, sonra o bölgede sokak ve meydan biçimleri değiştirilmiş.
Günümüzdeki yapı, 1886-1924’e tarihleniyor. Eski yerinin az ötesinde! Neo-Bizans stili. Daracık sokağı, haşmetiyle kaplıyor gibi. Hemen karşısında da saat kulesi; Romanesk bir yapı 11. ve 16. Y.Y. arasına tarihleniyor.
1800’lere tarihlenen ‘Grand Tiyatro’, ‘Adliye’ ve ‘Belediye’ binaları da fotoğraflık.
Küçük bir şehir Tours, ama bulunduğu ‘Loire Vadisi’ gerçekten büyük ve görkemli. O nedenle, kalma sürenizi, rotalarınıza göre ayarlayın bence. Kent merkezi için 2-3 gün yeterlidir. Ama Şatolar?
Çok fazla Türk yok. Belki Üniversite ya da dil okullarında, okumaya gelenlerde?
Euro kullanılacak, ‘Schengen’ alınacak. Dipnot; Fransız Polisi bizleri pek sevmiyor sanırım. Ülkeye girerken değil, çıkarken minik de olsa bir sorguya muhatap olduk; hem de uçak kapısında.
Bu minik kentte, insanların büyük bölümü Paris’e çalışmaya gidiyor her gün; hızlı treni kullanarak özellikle. O nedenle kent gündüz tenha, trafik merkez dışında zaten yok gibi. Bisiklet trafiği belki daha fazla.
Yeşil, temiz sevimli bir yer; etrafı da görkemli!
İziniz olsun buralarda.