İ.Ö. 3 binler. Mitolojiye göre Argos’tan gelen kolonistler, yurt edinmiş burayı. Denen o ki; kolonistlerin liderinin ismi, yeni vatanlarının da adı olmuş; IASOS!
Burası ‘Kıyıkışlacık’ köyü. Muğla ili Milas ilçesine bağlı. Iasos antik kenti köyün bir bölümünde hüküm sürüyor. İlk mimari buluntuların, İ.Ö. 2. binlere tarihlendiği Iasos; bulunduğu coğrafya gereği doğu ve batı olmak üzere iki ayrı limana sahipmiş. Balıkçılık ve deniz ticareti kentin temel geçim kaynağı. Zaman içinde ‘Karia’ bölgesinin en önemli ticaret merkezlerinden.
Stratejik konumu gereği İ.Ö. 5.Y.Y.’ da ‘Attik- Delos Deniz Birliği’ Üyesi.
Günümüze ulaşmış arkeolojik değerler dağınık biçimde yer aldığından, Iasos genelde merkezdeki Agora, Bouluterion, ‘Artemis Astias’ tapınağı ile, körfez dışına bakıldığında görülen Liman kulesi ve tepelerde göze çarpan surlardan ibaret sayılır. O nedenle küçük bir kent olarak algılanır. Oysa gerçek çok farklı! Iasos oldukça geniş bir alana yayılmış, bugün kalanlarla bile büyük sayılabilecek bir hacimde.
İ.Ö. 330’lardan yani Erken Bronz çağından İ.S. 1400’lere yani Geç Bizans, daha doğrusu ortaçağın ortalarına dek yaşam var burada. Neolitik, Arkaik, Helenistik, Roma, Bizans, Geç Bizans ve daha sonra Türk hakimiyetinde Menteşe, Selçuklu, Osmanlı izleri.
‘Charles Texier’ bu isme Ege kıyılarında çok rastlıyoruz. Fransız arkeolog. 1835’de Osmanlı’nın izni ile, kentte antik kazıları başlatan kişi. İlk kazılardan elde edilen buluntular yurtdışına götürülüyor. Bugün bazılarının ‘British Museum’da sergilendiği belirtilmekte. Iasos’a ait son buluntular 16. Y.Y.’a ait.
1960’lardan başlayarak 40 yılı süresince Iasos kazılarında İtalyan arkeoloji ekiplerini görmekteyiz.
Prof. Dr. Doro Levi ile başlayan süreç, Prof. Dr. Clelia Laviosa, Dr. Fede Berti, Arkeolog Emanuel Borgia, Prof. Dr. Marcello Spanu gibi isimlerle, Studi Delle Tuscia Üniversitesinin katkıları ile aralıklarla da olsa devam etmiş. Iasos bir süredir Selçuk Üniversitesi öncülüğünde Prof. Dr. Asuman Baldıran başkanlığında kazılıyor.
İ.Ö. 3300’lerden, İ.S. 1450’lere dek kullanımda olan Agora, kentin temeli niteliğinde. Dört girişli alanda bugüne ulaşanlar Bizans dönemine ait. 107×87 m. ebadındaki meydan, orta bölümünde küçük sunakları ve çeşitli kutsal yapıları da barındırıyor. Dört bir taraftaki stolar, İ.S. 2. Y.Y. izlerini taşıyor.
Kentin koruyucu tanrıçası, ‘Artemis’.
O’na adanan ‘Ion’ düzenli tapınak hemen Agora’nın güneybatı köşesinde. İ.Ö. 2. veya 1. Y.Y.’a tarihlenen küçük bir yapı.
Çifte balta motifi, malum tanrı ‘Zeus’a atfedilen bir simgedir. Agora’nın doğu tarafındaki kabartmalarda bu motiflere rastlanması, o kutsal alanında ‘Zeus’a adandığını gösteriyor.
Iasos halkı denizci, balıkçı bir topluluk. Ticaret’den önemli kazançlar sağlamışlar. Deniz onlar için vazgeçilmez. Balığa düşkünlükleri de bilinmekte. Ancak ticari kazançları salt denizden değil. Arazi yapısı gereği ticari anlamda toprakla ilişkileri ile ilgili bilgilere pek rastlanmasa da, önemli bir üzüm yetiştiricisi oldukları kesin. Şarap imalatı, ticaretlerinde önemli bir yer tutuyor. Öyle ki; şarap tanrısı Dionysos’un görkemli heykeli bugün ‘Balık Pazarı Müzesi’nde sergileniyor. Eskiden kenti süslermiş.
Bu Açıkhava müzesinde görülecekler Dionysos’un heykeli ile sınırlı değil elbette! Sergilenen çok özel eserler arasında, lahit kapakları, kitabeler, tabletler, özel kaplar ve daha pek çok buluntu sayılabilir. 1993’de restore edilerek iki yıl sonra 1995’de açılan Balık Pazarı Müzesi’nde, İtalyan arkeoloji grubunun çabası büyük!
Buraya Balık Pazarı denmesinin hikayesi ilginç. 1920’lerde kenti ziyaret eden İtalyan tarihçi ‘Giacomo Guidi’, söz konusu yerin bir balık pazarı olabileceğini söylemiş!
Kırmızı, beyaz, pembe damarlı mermer; bu topraklara has!
Iasos’un günümüze gelebilmiş en iyi yapılarından biri ‘Bouleuterion’. Kentin üç giriş kapısından birine çok yakın konumda. İlk inşanın, İ.Ö. 4. Y.Y.’a ait olduğu ifade ediliyor. Günümüze ulaşan yapı ise, İ.S. 1. Y. Y.’a ait. Dikdörtgen planlı yapıda, oturma sıraları, merdivenler ve her iki yan yapı unsurları, son derece sağlam durumda.
Ortaçağ kalesi tepeden kenti sararken, 2 m. kalınlıktaki duvarları ile ciddi bir güvenlik teşkil ediyormuş. Kare planlı kale, surlar ile içeride küçük bir tapınak ile sarnıcı barındırıyor. Kulelerin yarım daire ya da kare planlı olduğu ve yaklaşık 14 adet ile surlara güç kattığı tahmin ediliyor.
Iasos’un denizden gelecek tehlikelere karşı korunması ise, şehir mendirek kuleleri ile sağlanmış. Önce bir adetmiş. Şu an denizin içinde yıkık vaziyette görülen ikincinin yapılışı ile ilgili farklı görüş ve tarihler var. Erken dönem ve Orta Bizans döneminden söz ediliyor! Osmanlı dönemini işaret eden de var! Muhtemelen ekleme, güçlendirme gibi mimari değişimler olabilir.
Iasos, ‘nekropol’leri ile de ünlü.
Köyün civarında, coğrafi oluşumlar ile dağınık vaziyette günümüze ulaşabilenler İ.Ö. 2. Y.Y.’dan, İ.S. 4.Y.Y.’a dek tarihleniyor! Civarda başka dönemlere de ait 150’den fazla mezar ve mezar odalarının varlığından söz ediliyor. Kimilerine ulaşmak olası değil!
Tiyatro… Sanatsal faaliyetlerle beraber çok farklı amaçlarla da kullanıldığından, tarihte hemen her kentin vazgeçilmezi! Iasos Tiyatrosu’nun ilk yapılışının Helenistik dönemde, İ.Ö. 4. Y.Y.’da yapıldığı düşünülüyor. İ.Ö. 2.Y.Y.’da Roma döneminde tadilatlar ve eklentiler söz konusu. Merkezdeki yükseltinin yamacına inşa edilen tiyatro, oldukça dik bir konumda. 1800’lerde basamakların sökülüp İstanbul’a götürüldüğü biliniyor. Yirmi sıra mermer basamaklar ve diğer inşa unsurları döneminde harçsız olarak bir araya getirilmiş!
Kentin kısmen de olsa günümüze ulaşabilmiş diğer yapılarına bakmak gerekirse, ortaçağ kalesine yakın konumdaki ‘Gymnasion’ ile, yarımadanın güneyinde İ.Ö. 6.Y.Y.’a tarihli ‘Demeter’ ve ‘Kore’ tapınaklarından söz edilebilir.
İ.S. 5.Y.Y.’a tarihli bir başka bazilika kalıntısı ise, kentin kuzeydoğusunda. Temeller ve sütunlar görülebilir.
Iasos’un konut bölgesine bakmalıyız. Tepelik alanın güney tarafında yer alan bölgede, bir dizi oda, sarnıç ve tuvalet görülebilir. Doğal bir teras üzerinde konumlanan farklı bir mimari ürünü yapı, hemen ön plana çıkıyor. Buranın mozikleri önemli.
Geometrik tarzdaki mozaik oluşumu gerçekten ilginç!
Iasos’un efsane hikayesi, ‘Hermias’a ait!
Annesinin deniz kenarına bıraktığı minik ‘Hermias’ bir yunus ile dost olur ve onun sırtında enginlere açılır! Kimilerine göre bir daha hiç dönmez. Kimilerine göre uzun yıllar sonra yunus ve ‘Hermias’ ölü olarak bulunurlar kumsalda! Geri dönmek isteyen dostunu yalnız bırakmamış ve onunla ölmek istemiştir yunus! Bir başka görüş; ‘Hermias’ karaya döner, olanlardan çok etkilenen Büyük İskender, o’nu ‘Babil’e yollar ve rahip olmasını sağlar.
Sonu ne olursa olsun, Iasos’da bu efsane yüzyıllarca anlatılır ve basılan paralarda yunus üzerindeki Hermias tasviri yer alır!
Kentte, İ.Ö. başlayan para basma işi, İ.S.’da devam etmiş.
Iasos, Makedon’ların, Rodos’luların, Hekatomnid Satraplığının, Sparta’lıların, Roma’nın ve tabi Bizans’ın egemenliğinde yaşamış yüzlerce yıl. İ.Ö. 7.Y.Y.’da da Mısır ilişkisinden söz ediliyor!
Uzun ve zengin bir geçmiş ile tarihin sayfalarında yerini almış; Iasos! Yaptıkları ve yapamadıkları ile. Yaptıkları daha önemli olmalı ki; ünlü tarihçi ‘Strabon’ da söz etmiş bu kentten!
Sayısız medeniyete ev sahibi olmuş bu topraklarda, hala zamana direnen antik değerler, bin yıllar öncesinden günümüze yansıtıyor; dönemi, tarihi, yaşamı!