İ.Ö. 8.Y.Y.’a tarihli ilk oluşum ile, antik döneme tanıklık etmiş en önemli yerlerden; ‘Herakleia’!
Kentin yaslandığı, şu an ki ismiyle ‘Beşparmak Dağları’nın ihtişamı; göz alabildiğince!
Geçmişte;‘Latmo’ dağları… Kentin ilk ismi de buradan gelir; ‘Latmos’!
Ünlü tarihçi ‘Strabon’, hem kentin hem de körfezin bu isim ile anıldığını söyler! Ortaçağda ‘Latros’da denmiş!
İlginç coğrafya, tam 7 yüz yıl sonra şekil değiştirmiş! ‘Ege’nin önemli bir kıyı kentiyken; ‘Menderes’ nehrinin alüvyonları ile denizden koparak bir göl halini alan ‘Bafa’nın kenarında konumlanmış!
Deniz ticareti olmayınca önemini yitirmiş ve oluşan bataklıklardan yayılan hastalıklar sonucunda da, terk edilmiş…
Yaklaşık 1 yüz yıl sonra ise; yakınlarda tekrar bir kent kurulmuş! İkinci kuruluşa dair, Büyük İskender’in komutanlarından ‘Pleistarh’ ismine rastlıyoruz.
Mitolojide, buralar Ay Tanrıçası ‘Selena’ ile özdeştir.
‘Latmo’ dağında, bir mağarada dinlenen ‘Selena’, hayvanlarını otlatan ‘Endymion’u görür ve aşık olur. Fakir ‘çoban’da, bu ilgiyi, karşılıksız bırakmaz. Tanrıça ile çoban arasındaki aşk, ‘Tanrı Zeus’a kadara ulaşır. ‘Selena’nın isteği ile ‘Zeus’, genç çifte sonsuz bir uyku bağışlar; hiç kopmasınlar diye? Bazı anlatımlarda, çiftin 50’den fazla çocuğu olduğu söylenir!
Bu hikayeye ilişkin olarak; antik kentte, yolun sahil tarafında ‘Endymion’a adanmış tapınak kalıntıları görülebilir!
‘Herakleia’ ismine daha pek çok kentte rastlanır; o dönemde! Buraya, kimi kaynaklarda ‘Latmos Herakleia’sı denmesi, bu ayrımı ortaya koymak için!
İsim malum; mitolojik kahraman ‘Herakles’den gelir ve ‘Helenistik’ döneme tarihlidir.
Coğrafya gereği ‘Karia’lıların etkin olması ile buraya bir ‘Karia’ kenti demek lazım!
‘Hippodamos’ şehir planlamacılığının uygulandığı bir kent! Yakındaki ‘Priene’de olduğu gibi…
‘Anneliese Pesclow’; bu isme dikkat!
‘Herakleia’ için gerçekten önemli. Özellikle Hristiyanlık sonrasına tarihlenen mağara resimlerinin keşfi ile, antik kentin tamamına ilişkin önemli çalışmalar yapmış… Alman bir arkeolog; o’bir ‘Herakleia’ gönüllüsü…
1994’den beri bölgede çalışan ve 170 civarı kaya resmini ortaya çıkaran; dahası bölgeye ilişkin bilgileri, çok kapsamlı kitabında ortaya koyan bir tarihçi! Yıllar önce tanışmıştık ve kitabını bize vermişti!
Günümüzde, antik kentten çok sayıda eseri, ne yazık ki resimlemek olanaksız! Çok acı ama, üzerine bir köy inşa edilmiş ve kente dair buluntuların büyük bölümü yok olmuş. Kimi yerlerde ise, gün yüzüne çıkarılmayı bekleyenler var! Ama yerleşim buna müsaade etmiyor!
‘Herakleia’ için ayakta kalan en önemli yapı, ‘Athena Tapınağı’.
İ.Ö. 3. Y.Y.’a tarihli, Templumin Antis tarzında inşa edilmiş; ‘Helenistik’ çağa ait ve çift sütunlu! Bugün sadece üç ana duvarını görebiliyoruz.
Kentteki Antik tiyatro’ ise, sadece birkaç oturma sırası ile gelebilmiş günümüze!
Bu coğrafyaya ilişkin ilk bulgularda; ‘İon’ istilası neticesinde yer değiştirmek zorunda kalan bir topluluğun, buralarda ikametinden söz edilir!
‘Latmos’un İ.Ö. 5. Y.Y.’da ‘Attik-Delos’ deniz birliğine üyeliğini görüyoruz. Ve bu dönem, kentin en parlak zamanı!
İ.Ö. 4. Y.Y.’da, ‘Pers İmparatorluğunun bölge valisi olan ‘Mausolos’un kenti ele geçirdiği biliniyor. Bir süre sonra da ‘Büyük İskender’in haleflerinin işgali söz konusu!
İ.Ö. 323’de ‘Büyük İskender’ ölünce, ‘Miletos’ gibi yerel valilerce yönetilmiş.
Sonrasında da ‘Seleukos’ların ve ‘Bergama Krallığı’nın hakimiyetini görüyoruz. Devamında elbette Roma İmparatorluğu…
Antik oluşuma dair ilk yazılı belgelerde, İngiliz ‘R. Pococka’ imzası var!
1740’larda, buralar ile ilgili gezi notları… 1765’de yine tanıdık bir isim karşımıza çıkıyor. ‘Richard Chandler’. O’nunda araştırmaları var.
Ama asıl düzenli çalışmalar, 1905’de ‘Thedor Wiegand’ imzalı! Bu isim de hiç yabancı değil; Anadolu’ya dair…
‘Herakleia’da antik kentin kaya mezarları, son derece ilgi çekici. Kimi suya yakın, bazıları ise; içinde! Tabi üstlerde olanlar da var! Yaklaşık 2.500 mezardan söz ediliyor ki; gerçekten inanılmaz bir rakam?
Kimileri kapaklı, bazı lahitler kapaksız. Coğrafya koşulları gereği birkaçı; oluşan minik adacıklar üzerinde!
Günümüzde kentin en önemli ögesi ‘Helenistik’ döneme tarihli ‘kent surları’dır! İşçilikteki titizlik; bugün bile gözlenebilir!
Antik surların yapımına ilişkin olarak; İ.Ö. 287’de ‘Lysimakhos’ ismine rastlanır! Ancak günümüze ulaşanların büyük bölümünün, Hristiyanlık sonrası inşasından söz edilmekte! Kimi yenileme çalışmalarının ‘Bizans’ döneminde yapıldığı bilinir! Kale ve surlar; 6,5 km. uzunluğunda, yaklaşık 65 kuleli ve 5 metre yükseklindeymiş!
‘Herakleia’da dikdörtgen planlı ‘Agora’yı, az da olsa resimleyebiliyoruz. Ancak büyük bölümü yok!
İki katlı ve çevresindeki ‘portiko’larla bağlanan dükkan ve hanların ortak oluşumu söz konusu. Ne yazık ki izler son derece az! Buranın doğu tarafındaki ‘Bouleterion’dan da geriye pek bir şey kalmamış. Birkaç duvar, birkaç sütun ve oturma sıra parçaları. İ.S. 2. Y.Y.’a tarihlenen yapının; ‘Miletos’ kentindekine benzediği düşünülmekte!
‘Herakleia’da; uzun kuşatmalarda susuz kalmamak için kentin çeşitli noktalarına sarnıçlar inşa edilmiş! Kalıntılar arasında, ‘Nymphaion’ parçalarından da söz edilebilir…
Kentin, terkedilişten sonrası yaklaşık 1 yüzyıl sonra! hemen batısında yeniden kuran oluşum; buraları biraz daha detaylı algılatıyor!
Tarihsel bazda; yaklaşık 400 yıl kadar sürecek, Anadolu’daki en önemli Manastırlık merkezi olarak ‘Herakleia’; gündeme damga vuruyor!
‘Sina’ ve ‘Yunan’dan kaçıp gelen keşişler var. Hristiyanlığın henüz gelişmeye başlayacağı yıllar. Bu topluluk, dinlerini gizlice ama korkmadan yaşayacakları izole toprakları arayıp, burada yerleşmeye karar verirler. Su seviyesinden yaklaşık 1.000 metre yukarılarda konumlanmış bölge, güvenlidir! Onların yerleşimi ile beraber takipçileri de, ‘Herakleria’ ve çevresini, yurt edinirler!
Ana karanın dışında oluşan coğrafi koşullarla göl haline gelen ‘Bafa’da bulunan adalarda da, dinsel yaşamı başlatırlar ve çevrede 13’den fazla kilise, manastır, ibadet yeri inşa ederler!
İ.S. 8. ve 9. yüzyıllara tarihli bu hareketle, bölgeye gelen ünlü rahiplerin yerleşimi; ‘Herakleia’ ve çevresini, deyim yerindeyse bir dini merkez haline getirmiş!
Günümüze ulaşabilmiş döneme dair en önemli dini mekan karada; ‘Stylos Manastırı’.
10 Y.Y.’a tarihli yapı, rahip ‘Paulos’ ile anılan bir Çilehane aslında!
Merkeze daha yakın, yine zor ulaşılan önemli bir dini oluşum da; ‘Yediler Manastırı’.’ Stylos’ kadar nitelikli olmasa da, görülesi! 10.Y.Y.’a tarihlenen yapı kalıntılarının üç ayrı kiliseyi barındırdığı düşünülüyor!
Devamında; ‘Pantiakrator’ ve ‘İsa’ Mağaraları da, ayrı önem taşır!
‘Richard Chandler’ ve yakını mimar ‘Nicholas Revetti’ tarafından keşfedilen bu yerlerde, 8. ve 9.Y.Y.’a ait freskler var!
Bafa gölü, denizden koptuğu için bugün bile az tuzludur. Bu nedenle de müthiş lezzetteki su canlılarına ev sahipliği yapar. Gölün içindeki ada ve adacıklarda ise; tarih, lezzetten üstündür!
‘Kapıkırı’ köyüne yakın, ‘İkizce’ ya da ‘İkiz Adalar’ mesela; burada ciddi bir tarih yatar!
Küçüğünün üzerinde, ‘Meryem Ana Kilisesi’ izleri vardır; bugün! Büyüğünde ise, sur kalıntıları resimlenebilir!
Dört temel ada ve adacıklar, Bafa gölünün güzelliğine, ihtişam katar. Aynı zamanda da ‘Herakleria’nın zenginliğini ortaya koyar…’Kahveasar’ ve ‘Menet’ adaları da önemli, antik değerler açısından!
Burası gerçekten sihirli bir coğrafya!
Deniz kenti olarak özel; göl olduktan sonra da; farklı güzel! ‘Latmos’ ve ‘Herakleia’; ayrı; ama aslında bir!
Bazen dağların zirvesinden bakılır, kimi zaman su seviyesinden; tarihe!
Buralar, her ikisini de fazlasıyla yaşatır…