Tarihsel anlamda, dünyanın en özel kentlerinden!
ATİNA…
Bizden gibi; ama değil, farklılar yaşanmalı!
Dünyanın merkezi mi burası? Değilse bile, tarihin merkezlerinden biri! Salt tarih mi? Elbette hayır! Lezzetler havada uçuşur, eğlenceler gani. Dostluk için kalkar kadehler; bu küçük kentte. Aslında çok şey yaşanır. Geçmişte ise, kim bilir neler yaşanmış? Kanıtı; kalıntılar! Bazıları, hala bilinemiyor.
Atina… ‘Athens’; sayfalara, satırlara sığdırmak gerçekten zor! Burayı özetleyeceğiz ama, yine de zor!
3.400 yılı kayıtlı, yaklaşık 7.000 yıllık tarih. Belgeli, dünyanın en eski kentlerinden.
4 milyonluk nüfus, toplamda 427 km2’lik bir alanda yaşar. Merkezin alanı ise, 32 km2!
AB üyesi Yunanistan’ın başkenti Atina, birliğin en kalabalık 4. Başkenti. Birçok antik eser çalınsa da; ‘tıpkı bizde olduğu gibi’ Atina’nın görkemini yok edememişler. ‘Plaka’da bir mola için oturduğunuzda, biraz uzaktaki ‘Acropolis’in kalıntılarında, ‘Parthenon’a dokunur gibi olur insan!
Az ötede ‘Monastraki’de çok şey bekler sizi; yine tarihtir. Atina’yı gezerken tarih ile buluşmadan olmaz, kesin temas edilecek.
Konaklamak için en iyi semtlerden biri de bu anlamda ‘Plaka’ ve hemen yanındaki ‘Monastraki’. Tarihsel merkezlere yakınlığı, yapısı, alışveriş olanakları, ulaşım kolaylığı, burayı bir adım öne çıkarır. Ülkemizden ulaşım uçakla olacak genelde. İneceğimiz liman ‘Eleftherios Venizelos’. Yaklaşık bir saatlik uçuş İstanbul’dan. Havalimanı ‘Monastraki’ arası, tren ile 50 dakika kadar. Metro da diyebiliriz. Kimi zaman yer altında seyahat. O nedenle bu semtte, bavulu ile yol alan çok kişi görülür; kimi gider, kimi gelir!
Atina’yı da olabildiğince ‘yaya’ gezmeye çalışmalı. Tabi kimi zaman metro, kimi zaman taxi!
Mesela ‘Kolonaki’de keyifli bir akşam yaşamak isterseniz, taxi şart. Bu semtte fiyatlar yüksektir!
İstanbul’da Maçka, Nişantaşı gibi; ama gece görkemli geçer.
Metro ile ulaşılacak ‘Gazi’de enteresandır! Bir bulvar dolusu rest, cafe ve pub. Ama fiyatlar ‘Kolonaki’ye göre dip!
Plaka, zaten kentin merkezi konumunda ve seçenek çok fazla. Buranın karındaşı diyelim; ‘Psiri’ yani ‘Siri’. Türkler böyle bilir, aslında böyle okunur.
Yemek ve eğlence adına sayısız seçeneği barındırır. Ben Atina’ya gittiğimde, akşamları salt yemek olmaz. Zaten dostlarım olur da, eğlence peşi sıra gelir. Yemek bir festivale dönüşür. Tabi en büyük etken, ‘Yunan müziği’. Kah ‘rebetiko’dur, kah ‘laiko’ ya da; ‘pondiako… Hepsi lezizdir; kulaklara! Damaklar, zaten mutludur burada!
Atina’nın pek çok özelliği var. Mesela barışın simgesi ‘zeytin dalı’nın ilk kullanıldığı yer!
Dünyadaki ilk olimpiyat oyunları burada; 1896’da!
104 sütunlu ‘Zeus Tapınağı’ Grek topraklarındaki en eski tapınak!
Atina’nın iki özel kalıntısı, UNESCO Dünya Mirası Listesinde! İlki, ‘Delphoi’. Kahin’lerin, bilici’lerin en önemli merkezi. Ve tabi ‘Acropolis’… Malum, geniş bir alanı kapsar!
Kentin, efsanelerle ilk kurulumuna bakalım şimdi de. Denizler tanrısı ‘Poseidon’ ve zeka tanrıçası ‘Athena’ şehre sahip olmak isterler. ‘Poseidon’, kayaya vurur ve bir at oluşur. ‘Athena’nın dokunduğu yerde ise, zeytin ağacı biter!
Kentliler, zeytin ağacını benimser ve ‘Athena’nın dokunuşundan dolayı, buraya ‘Atina’ derler! Athena’nın şehri anlamında!
Denizden 150 metre yükseklikteki ‘Acropolis’e bakma zamanı. Neolitik çağdan bu yana yaşamın olduğu kentin Acropolis’i. İ.Ö. 5 Y.Y’a tarihli. Bölge mimarisinde ‘Mısır’ etkisi çok hakim. Kuşkusuz buradaki en önemli yapı,‘Parthenon’.
Yunan mimarisinin eşsiz örneği. Dönemlerle ‘hazine’ de olmuş, kilise de; hatta minare eklenerek cami de!
Bu haliyle bile, tüm bu olumsuzluklardan sonra günümüze gelebilmesi bile mucize! Tanrıça ‘Athena’ya adanan baş tapınak!
‘Propylaia’, ‘Acropolis’in ana kapısı. ‘Parthenon’a ulaşmak için de buradan geçilecek.
Etraf görkemli ama, her daim tadilat var, çok normal. Bölgenin önemini anlamak için, buradan çıkan buluntuların sergilendiği ‘Acropolis Müzesi’ne göz atalım. 4 binden fazla eserin ev sahibi müze; dünyada ilk üç’ün içinde!
Bir tarih kenti Atina, ama var olan salt tarih değil. ‘Anafiotika’da, yükseltili platformlu sokaklarda, pek çok tavernada, keyifler sizinle olsun; farklı lezzetler de tabi. ‘Plaka’ bölgesinin lezzetlerinden ve mekanlarından söz ettik zaten. ‘Monastaki’nin devamında, ‘Ermou’da, sayısız dükkan bekler bu arada. Alışverişin özel adresi. İlginç rest ve pub’larda burada; tercih sizde.
Hediyelik için ‘Vyronos Caddesini’de atlamayalım.
Ermou’nun devamında, ünlü politik meydan ‘Syntagma’ya mutlak yolunuz düşecek! Ben severim, burası Anayasa Meydanı. Siyasetin merkezi. Ülkeye dair önemli gösteriler burada yapılır. Parlamento Binası da burada; diğer devlet kademesi üniteler de.
Yıllar sonra 2004‘de; ‘Yaz Olimpiyatları’ Atina’da yapılmış, geçmişe atıf gibi. Ve o yıllarda kentte mimari doku farklılaşmış. Kısmen, ekonomik desteklerin katkısı.
Şimdi yukarılara çıkacağız ve kentin mimarisinin hiç de iyi olmadığını göreceğiz.
‘Lykavittos’, Atina’ya en tepeden bakar. Buradan bakınca net olarak görülür ki, şekilsiz mimari yapı, kentin tarihsel görkemini yok etmiş. Beyaz yığınların içinde kendine yer bulmaya çalışanlar, yutulmuş gibi. Mesela ‘Zeus Tapınağı’ daha çok fark edilseydi. ‘Hadrianus’a adanan o ünlü kapı, daha zengin sunulabilseydi. ‘Hadrianus’a bir parantez; onun dönemi kent için en önemli yıllar! Pek çok nitelikli yapı o döneme ait.
Roma İmparatorluğu kontrolü 500 yıl burada.
Döneme ait en önemli kalıntılardan biri de ‘Acropolis’ yakınındaki ‘Roman Agorası’. Kent girişi niteliğinde.
Atina’da ağırlıklı egemenlikler; Roma, Bizans ve Osmanlı. 1833’de sonlanan Osmanlı hakimiyeti, 350 yıl sürmüş.
Çevresi hariç dört günde doya doya gezilir Atina! Doğal olarak her daim kalabalık ama yazın tabi başka. ‘Monastraki’ civarındanki ‘bit pazarı’ önemlidir. Coşkunca dolaşılır yazın sokaklarda. Çok keyifli şarküteri kasaplar bulunur. Hem restaurant olarak hizmet verir, hem de çiğ ya da pişmiş ürünleri satarlar; tam bir festivaldir! Çok şık dekore edilmiş dükkanlarda, hem yerliler hem de turistler doldurur masaları. Buralarda, ‘Psiri’ ve ‘Plaka’ civarında; tasarım giysiler, magnetler, farklı el işçilikleri, süsleme hediyelikler bulabilirsiniz.
Bu arada ‘Psiri’nin hemen arkası, eski bir terör bölgesi. Neredeyse tamamen temizlenmiş ama hala birkaç duvar yazısı görülebilir.
Daha merkeze doğru ‘Omonia’ meydanı da kentin özelidir. Atlamayın.
İlkbaharda gidin ‘Euro’ ve ‘Schengen’i ihmal etmeyin. Çok Türk dostu bulacaksınız. İngilizce tabi temel ama, kimi yerlerde Türkçe anlaşacaksınız. Atina farklı semtlere, bölgelere sahip; mesela ‘Exarchia’ bunlardan biri.
Etrafı tepelik, batısı açık bir kent; ve deniz ile buluşması Pire ile. Merkeze 7 km. mesafedeki bu dünyaca ünlü liman, Atina’nın hatta Yunanistan’ın batıya açılan ticari merkezi. Müthiş, güzel, küçük koyların iç içe girdiği büyük liman, aynı zamanda turizmin de merkezi. Mesela ‘Turco Limani’ en özel yerlerden iç koylarda. İç deniz olduğundan su kirli görülür. Siz açıklara bakın ve lezzetlerin keyfini çıkarın. Eşsiz balıkları, nefis deniz kabuklularını burada tadarsınız. Sunumlar özeldir.
‘Rest’lerin kapı önlerinde sizi Türkçe davet ederler içeriye! E; ‘Turco limani’. Pire eşsizdir.
Ve buradan Yunanistan’ın hemen tüm adalarına gemi ya da tekneler bulabilirsiniz. Yolculuk adalarda devam edecekse?
Atina; anlat anlat bitmez. Rehberlerin birkaç saate sığdırdığı ‘Acropolis’ civarında neler neler var daha? Mesela iki önemli tiyatro! ‘Herodes Atticus Tiyatrosu’ görkemli, hala da kullanımda. Bazı özel gösteriler için. Biraz uzağında ‘Dionysos Tiyatrosu’ şarap tanrısına adanmış! İ.S. 161’e tarihli. Diğerinden çok küçük, ama çok ilginç.
Bu civar, Atina’nın tarihsel zenginliği ile turisti çağırır. En önemlilerden biri de; ‘Erekhterion’. Kadın figürlü ‘Karyaid’ heykellerin, tapınağın taşıyıcıları içinde yer almasının bir anlamı olabilir mi? Tabi ki… Hiçbir yapı, rastgele inşa edilmez. Bilinen bir örnek yok, bu biçimdeki tapınaklarda! İ.Ö. 5.Y.Y.’a tarihli yapı; kadının önemini ortaya koyması ile bence çok özel. Zaman içinde Bizans Kilisesi de olmuş, Osmanlı konutu da! Hatta ‘Vali’nin özel haremi!
‘Nike Tapınağı’ içinde bir saptama yapalım. Zafer Tanrısı ‘Nike’a adanmış. Özel bir mimarisi yok. Döneminde ünlü bir mabetmiş.
Şimdi sıradaki, en iyi ‘korunmuşlardan’! ‘Hephaistos Tapınağı’… ‘Demircilik Tanrısı’ ama gerçekten çirkin; ‘Hephaistos’; O’na adanmış! Yapı da çirkin; ama zamana karşı direnmiş! Bir bakın!
‘Kütüphane’, ‘Akademi’ ve önceden sözü geçen ‘Parlemento Binas’ı da önemlidir Atina için.
Ne yazık ki pek çok buluntu başka ülkelerde! ‘Yunan Bağımsızlık Savaşı’ sonrası, eserlerin ülkeye geri getirilmesi için çok adım atılsa da, pek başarı sağlananmış!
Bir mola verelim! ‘Uzo’ ya da ‘tsipoura’, içelim ‘saganaki’ ile ‘greek salat’ da eşlik etsin! Afiyetler sizinle olsun!
Platon ‘Eflatun’ burayı ‘H Theu noisis’ olarak adlandırmış. ‘Tanrının aklı’ ilginç! Demek istediği bir şey olmalı!
Önce söz ettiklerimizin dışında, Latin’lerin, ‘Burgundian’ ailesinin, Katalan’ların, Venedik’lilerin kontrolünde kalmış kent. Tam bir tarih.
Hristiyanlıkla beraber ise, tüm okulların kapatılması ve eserlerin İstanbul’a taşınması ile yalnızlaşmış.
Defalarca gittiğim bu kent de; hiç bıkmam, hiç sıkılmam, sokak sokak dolaşırım! Her defasında farklı ‘kareler’ yakalarım kamerada!
Zamanı olanlar uzun süre kalmalı burada. Roma gibi, Venedik gibi sürprizlere açık olun! Her köşe dönüşünde, bir ‘sihir’ çıkabilir!
Atina’yı; gezsen bitiremezsin; yaşasan doyamazsın!