İstanbul’un Anadolu yakasında!
Yıllardır hepimiz, yanından kıyısından defalarca geçmişizdir! Ama önemini düşünmeden?
Kadıköy ve Üsküdar’a yakınlığı ile belirgin…
Boğaziçi Köprüsü ile komşu olması da, ayrı özel…
Bağlarbaşı…
Çok az kişi bu semtin İstanbul için öneminin farkında!
Öncelikle gayrimüslim vatandaşlar iç içe yaşamışlar yıllarca; hala da az da olsa yaşam sürenler var. Ermeni, Rum teba, Türklerle uzun yıllardır gönül gönüle yaşıyor.
Elbette bu yaşam biçimi, Bağlarbaşı mimarisinin de anahtarı olmuş.
Etnik kimlik farklılıkları kimi zaman yaşam biçimlerine yön verdiği gibi, yaşam alanlarının da düzenlenmesinde ve inşasında önemli roller oynar.
Az sayıda olarak günümüze kalsa da; semtin arka sokaklarında Osmanlı’nın son dönemleri ve genç Cumhuriyetin ilk yıllarına ait yapıları görmek keyifli, Bağlarbaşı’nda…
Yok olanların dışında, ciddi onarım bekleyenler var. Ama bizi sevindiren aslına uygun tadil edilip içinde yaşanılan yapılar. Evet, sayıları az ama insan o yapıları izlerken, fotoğraflarken dönemlerindeki hayatı düşünüyor. Kimi zaman o evin insanlarından biri oluyor hayalen. Bu çok keyifli!
Üzümleri ile meşhurmuş burası. Bağlar, üzüm bağları… O ünlü üzüm bağlarının merkezi…
İşte ondan dolayı Bağlarbaşı…
Semtin adı buradan geliyor. Sayısız çeşit üzüm yetişirmiş buralarda ve ticareti ile semt ekonomisine katkı sağlarmış bu üretim.
Eski Bağlarbaşı’nın çarşı yapısı, kısmen de olsa yaşıyor semtte. Birbirine bitişik dükkanlarda zanaatkarlar hala işbaşında. Berberler, kuyumcular, nalburlar vs. Ama zanaat dışında sanat da var burada geçmişte?
Bağlarbaşı’nda bir tiyatro kuruluyor. Daha da önemlisi bu tiyatroda batılı yazarların eserleri sergileniyor. Devamında da çeşitli konserlere ev sahipliği yapıyor. Günümüzde ne yazık ki izleri bile olmayan ‘Beyleroğlu Tiyatrosu’.
‘Agop Beyleryan’ pahalı ziynet eşyaları ticareti ile uğraşıyor. Ama sanata meraklı; özellikle de tiyatroya! İşte bu girişimcinin emekleri ile oluşuyor yapı. Çok bilgi olmasa da 1900’lü yıllarda devam eden bir çaba bu.
İlginç nokta, bu tiyatronun kuruluşu sonrası Bağlarbaşı’na kimi zaman mevsimlik, dönemlerle başka tiyatrolarda geliyor. Ve Müslüman tebanın da bu piyesleri izleme olanakları ortaya çıkıyor!
Osmanlıda ki yasaklar yavaş yavaş burada son buluyor! Sanat adına Bağlarbaşı bu anlamda özel…
İstanbul’da bu semte ulaşım son derece kolay!
Kadıköy ve Üsküdar’dan düzenli otobüs ve minibüs seferleri var. Özel aracı ile bu sihirli semti keşfetmeye geleceklere en büyük engel, otopark sorunu.
Anlatmaya başlayacağımız ‘Çinili Cami’ ve ünlü hamamı civarında kısmen de olsa yer bulmak olası. Ancak şartları zorlamayın; Bağlarbaşı yayan olarak keşfedilir.
Güzel bir havada, yarım günde semtle ilişkili tüm tarihsel dokuya ulaşmak mümkün.
‘Çinili Cami’, ‘Çinili Hamam’ dedik oradan devam edelim. Aslında burası bir kompleks!
‘Çinili Cami’, sebil, hamam ayakta; devamında eğitim alanları da buraya dahilmiş?
Bu kompleks, Osmanlı’da çokça adına rastlanan ‘Kösem Sultan’ tarafından yaptırılmış!
Padişah ‘1. Ahmet’in annesi ve türlü entrikalarında kraliçesi!
Bağlarbaşı’nın ara sokaklarına girdiğinizde dönemsel ahşap evlerin yanı sıra, camilerle beraber kiliseler ve okullar da göreceksiniz!
İşte bir ilk daha! İstanbul’daki ilk Ermeni Okulu burada inşa edilmiş.
Bu bilgi kanıtlanmaya muhtaç; çünkü farklı görüşler de var! 18.Y.Y.’dan söz ediyoruz!
Gayrimüslimlerin bu semtte çokça yaşadığından söz ettik. Rumlar, Ermeniler belki az da olsa Museviler?
Bir görüş, kısıtlı bir Fransız’ın da burada yaşadığına dair? Net bir bilgi yok. Hatta geçmişte; şu an izleri görülmeyen bir iki Fransız okulunun da semtte yer aldığına ilişkin anlatılanlar var?
Bağlarbaşı’nda Fransız etkisi, belki de var olduğu düşünülen bu okulların dışında, semtin mimari gelişimi ile alakalı.
Osmanlı’da ‘Tanzimat dönemi’ sonrası görülen yenileşme hareketlerinde İstanbul önemli.
Pek çok semtte olduğu gibi; burada da bahçeli müstakil evlerin yıkılıp, bitişik nizamlı balkonlu yapılara dönüştürülmesi söz konusu!
Doğal olarak ahşaptan vazgeçilip betonarmeye geçiliyor.
İşte bu aşamada Fransız mimarisi örnek alınıyor. Belki Fransız kökenliler de işin başında?
Semtte var olduğu düşünülen Fransız okullarının varlığı da, bununla ilişkilendiriliyor bazı düşüncelere göre?
Bağlarbaşı için günümüzde ayakta olan en önemli yapı kuşkusuz ‘Şehzade Abdülmecit Efendi Köşkü’.
Bağlarbaşı Korusu olarak adlandırılan yerde bir yazlık mekan burası. Mimarı ünlü ‘Alexandre Vallury’. Osmanlı’nın yıkılma dönemlerinde inşa edilmiş. Son dönemde ‘Koç Grubu’nun destekleri ile gündemde. Çeşitli sergilere ev sahipliği yapıyor!
Semtte etkin olan ikinci yapı ‘Surp Garabet Kilisesi’! 1550’lere uzanan bir tarihi var! Defalarca yanmış, yıkılmış, tamir görmüş. Ama hala ayakta ve etkin! 2006’da son tadilatın yapıldığı ‘Surp Garabet’in başka bir hikayesi var!
Ünlü Mimar ‘Koca Sinan’ın, Padişah ‘Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı ‘Mihrimah Sultan’a aşkı herkesçe bilinir!
‘Mimar Sinan’, Üsküdar’da ‘Mihrimah Sultan Cami’ inşasına başlayınca, Van ve Muş’tan Ermeni ustalar getirilir İstanbul’a. ‘Koca Sinan’da pek çok görüşe göre Ermenidir!
Gelen ustaların dini ibadetlerini yapmaları için bir mekan gerekir. O anda kötü durumdaki ‘Surp Garabet Kilisesi’ bu ustalar tarafından yeniden dizayn edilir. Ve ‘Mihrimah Sultan Cami’ inşası bitene dek burada ibadetlerini yerine getirirler, üstelik tarihsel bir yapıyı onararak!
Bağlarbaşı’nı ziyaret ettiğinizde göreceğiniz ikinci kilise yapısı, ‘Profiti İlya’! Burası diğerine göre daha yeni. 1800’lerde ‘2.Mahmut’ döneminde işaret ediliyor, ancak daha öncelerde burada bir yapı var; kimi kaynaklara göre? Bu kilise bir süredir kullanım dışı!
‘Balyan ailesi’ mimari anlamda babadan oğula geçen bir yaklaşımla, yıllarca Osmanlı’ya hizmet etmiştir! İmparatorluğun son dönemlerinde inşa edilen pek çok yapıda bu aileye ait mimarlar görev almış!
Ve İstanbul’a inşa ettikleri yapıları ile damga vuran Balyan ailesi de, Bağlarbaşı’nda yaşamış!
‘Kalfayan Ermeni Okulu’, günümüzde öğrenci yetiştirmeye devam ediyor! Semt ziyaretinizde mutlak görün! Geçmişte kimi zaman yetimhane ve sadece kız öğrencilere hizmet veren bir kuruluş olmuş; az sayıda ki kaynaklara göre? Bugün dahi hizmet veriyor olması, çok daha değerli!
Mutfaklar tabi ki çok başka burada! Etten, balığa; zeytinyağlıdan geleneksel mutfağa! Aslında tamamı geleneksel! Et ve ürünleri ile yemekleri doğudan almışız; balık ve diğer beyaz et ürünlüm yemekleri de batıdan! Her ikisi de denenebilir! Eşsiz lezzetler var burada!
Kadıköy’ün hele ki Üsküdar’ın hemen yanında bir zenginlik, bu semt! Yazık ki gerektiği gibi burayı da koruyamamışız! Oysa kısaca anlatmaya çalıştığımız bu tarihsel sürecin arkasında daha kim bilir ne yaşam hikayeleri var?
Pek çok İstanbullunun bile bilmediği gerçekler!