Avrupa’da mıyız; Asya’da mı? Avrasya.
BAKÜ burası…
Hazar’ın, en büyük limanı.
Yıkılan Sovyetler’den arda kalan kentlerdeki genel görünüm burada da var; Bakü de! Azerbaycan’ın başkenti. Geniş bulvarlar, caddelerce devam eden upuzun binalar, görkemli hükümet merkezleri vs. Ya arka sokaklar? 1980’lerden kalma görünümünde, hiç el değmemiş, bakımsız, köhne. Ne dersiniz şehircilik böyle bir olgu mu? Elbette değil. Şatafat ve sefalet iç içe. Arada sadece bir sokak var. Ona rağmen halkın % 90’nının oyunu alıyorlarsa, sorun yok. Belki de, halkın başka çaresi yok.
Bakü; Hazar denizinin batı kıyısında, Abşeron yarımadasının ucunda bir liman, ticaret ve kültür kenti. Bu mana da, Kafkas’ların en büyüğü. Yıllar öncesinin ise, küçük bir balıkçı kasabası.
Yakın tarihinden başlayalım, ‘uzak’ da çok fazla detay var çünkü. 1918’de kurulan Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti,1920’de Sovyetler’e bağlanıyor. O zaman da başkent. Bu bağlılık, 1991’de Sovyetler’in dağılmasına dek sürüyor. Ve tekrar bağımsız oluyorlar.
Haydar Aliyev, kurucu lider. Onlar için her şey. Adına yapılan kültür merkezleri, camiler, limanlar, gözler önüne seriyor bunu. Sovyetler’de yeteneği ile üst sıralara yükselmesi, Türk asıllı ve müslüman oluşu nedeniyle engellenmiş. Modern mimarinin en güzel örneklerinden olan, adını taşıyan ‘kültür merkezinin’ aksine, yine adına yapılan cami de ‘geleneksel’, tercih edilmiş. Şirvan abşeron tarzında ve çok özel taş işçiliği ile yapılan cami, 95. yüksekliğindeki 4 adet minare ve hacmi ile, Kafkas’ların en büyüğü. Dünyada ise bu anlamda 10 sırada.
Bakü’de günlük yaşam, git gide bir Avrupa kentine benzemeye başlamış. Şık restler, cafeler hatta gece klubü ve discolar. Dünyaca ünlü markaların da yer aldığı Nizam ‘Targori’ caddesi, her daim kalabalık. Üniversite eğitimi için burada bulunan gençlerin coşkusu enerjisi; kentin giyimden, yemeğe eğlenceden, alışverişe tüm yaşam koşullarını etkilemiş.
Uluslararası caz festivali, müzik akademisi, ulusal flarmoni orkestrası, diğer taraftan güzel sanatlar, tarih, halı, minyatür, kitap, açık hava arkeoloji ve etnoğrafya müzeleri de, tarihe ve güncele ışık tutarken; Bakü’nün ötesinde Azerbaycan’a ve bu coğrafyaya da önemli kazanımlar sağlıyor.
Zaten sıcakkanlı halk, Türk’lere karşı sevgi dolu. Birkaç ticari anlaşmazlık yaşansa da, bizi seviyorlar. Benzer dilleri konuşmamızın, birbirimizi olabildiğince anlayabilmemizin ötesinde, başka bir özellik yatıyor bu sevginin altında. 1918 Kafkas savaşında işgal halindeki Bakü, Dağıstan ve
Karabağ’ın kurtuluşunda yer alan ve şehit düşen Türk askerlerinin varlığı. Ondan dolayı ‘kardaş’ diyorlar. Merkezin hemen yakınındaki bu ‘Türk şehitliği’ görün ve selam durun. Selçuklu’lar ve Osman’lılar zaman zaman bu topraklarda boy göstermiş, hatta Kanuni zamanında tamamına yakını alınsa da kalıcı olamamış!
Ulaşım kolay Bakü’ye. İstanbul’dan tarifeli uçuşlar var, süre yaklaşık 3 saat. Haydar Aliyev Havalimanı ,merkeze 20 km mesafede. Alana indikten sonra, ‘kapıda misali’ vize alınacak, işlemler kolay. Buradan kente ve kent içi ulaşımda, taksi ve otobüs mevcut. Zaman ve hava uygunsa yürüyerek gezmeli merkezi. Ancak çevredeki önemli tarihsel yerler için araba şart. Toplu taşımada var; kısmen!
Mutfak olmazsa olmaz! Tarih boyunca Moğol, Türk, İran ve Rus egemenliği hakim olduğundan, bu topraklarda; lezzetler de çok farklı. Neler mi var? Bakalım. Öncelikle, sayısız pilav çeşitleri gündemde. Mantı ve benzeri hamur işleri, etler, kebaplar, hatta baharatlı tavuk yemekleri. Ve balıklar. Özellikle Mersin balığı revaçta, bol bulunduğundan belki. Tatlılar da var da, reçellere ayrı bir parantez. İyi çeşitler, iyi lezzetlerde. Şimdi hemen buradan hediyeliklere geçelim. Reçel çeşitleri de götürülür, ancak daha ziyade, dokuma, örme, baskı ve nakış işleri; yani tekstil ürünleri ön planda! Oyma, kakma objeler, halı ve kilim de var elbette. Dedik ya; Asya otantiği…
Para birimi Manat; dikkatli ol, çokça lazım olacak. Eskiden ucuzdu Bakü, ama şu an aynı görüşte olmak zor. Bizden kaynaklanıyor olabilir mi?
Şimdi, dışarıdan kent merkezine doğru yaklaşarak, yavaş yavaş gezmeye başlayacağız tarihi mekanları. Gezerken de kentin tarihinden küçük notlar vereceğiz sizlere. Merkeze yaklaşık 30 km. mesafedeki ‘Ateşgahtan’ başlayalım. Burası, Zerdüşt’lerin bir manada ibadet ettiği, ‘kimileri hacı olmaya benzetiyor’ mabet! Dünyada ki üç adetten biriymiş! Ateş kutsal ya; onunla arınıp, kendi içsel yolculuklarına çıkıp, temizlenmek amaç burada! Gerçekten ilginç bir yer İ.Ö. 5 veya 6.y.y.’dan beri, yandığı söyleniyor kutsal ateşin! Bir tek 2. Dünya savaşında, gizlenmek amacı ile söndürülmüş? Bir kere bu topraklar doğal gaz ve petrol yataklarının tam üzerinde. İşte bunların oksijen ile birleşimi; bu ‘kutsallık’. İslamiyet’in etkin olması ile ateşperestlik zaman içinde yok olunca, bu ateşte önemini yitirmiş. E, ateşten açılmışken, bir de ‘Yanardağa’ bakalım. Buranın da 4 bin yıldır yandığı söyleniyor, ne kadar doğru bilemiyorum? Hikaye aynı, gazın gün yüzüne çıkması. Ama burada bir ‘kutsallık’ yok!
Şimdi rotada, Bakü’nün en ilginç yeri var; Gobustan. 30- 40 bin yıl önceye tarihleyenler var. Tabi yine farklı görüşler de! Sayısız mağarada, mezarlıklar ve oyma taş anıtlar iç içe. Taşların üzerindeki motiflerin etkisi, bugün bile çok özel. Bazıları, ince bir el işçiliği misali. Yeraltı hareketleri, grizu patlamaları da görkemi arttırmış, ama ‘yok’ da etmiş. Yine de, elde edilen 6 bin civarı arkeolojik bulgudan söz ediliyor. Gerçekten değişik bir yer. UNESCO listeye almış tabi
‘Rüzgarların şehri’, kara ve akdeniz ikliminin karışımı bir havaya sahip. O nedenle ziyaret zamanının, ilkbahar ve sonbahar olmasında fayda var. Gezerek geldik, merkeze yaklaştık. Üç ana bölümde inceleniyor ya Bakü! Eski kent ‘içeri şehir’, modern mimari yapı yani günümüzde yapılan bölüm, birde eski Sovyet’lerden kalan dokunulmamış mahalleler!
Tersten gideriz yine! Önce günümüz mimarisi, Bakü’de farklı biçimlere bürünmüş, ama şık!
160 metrelik 3 binadan oluşan ‘alev kuleleri’ şu anda kentin simgesi mesela! ‘Chriystall hall’ görkemli! 310 metrelik devasa TV kulesi dikkat çekici. Hükümet konağının da yer aldığı Azadlık meydanı. Keza Fevvaveler ‘fıskiyeler’ meydanı; ve daha başkaları! Hazar kıyısını süsleyen Bakü bulvarı, Paris Sen nehri kıyısındaki alandan sonra ikinci sırada deniyor, Avrupa’da!
Yavaş yavaş ‘içeri şehre’ girelim, asıl görkemi görelim! Yüz yıllara dayalı bir tarih.
1977’de UNESCO dünya mirası listesine alınan bu ‘içeri şehir’ de neler yok k? ‘Bronz dönemi’ var mesela!
Kız kalesi ya da kulesi, var! İnşa dönemi için; 7.Y.Y. diyen de var, 12. Y.Y. diyende. Kartpostalların vazgeçilmez resmi, Bakü de, gerçekten görkemli. Bir görüş; eskiden kent suya daha yakın olduğundan deniz feneri olduğu. Başka bir görüşe göre gözetleme kulesi. Ya da; Zerdüşt tapınağı!27 m. yükseklik, 16 m. çap için ne hikayeler var! Kızına aşık olan bir kral, red eden kızın buraya hapsi, sonra intiharı ya da buradan atılması? Başka hikaye; kral yine aşık ama kız bilmiyor, o’nu gözlerden uzak buraya hapsediyor gibi. Mutlaka ziyaret edilmeli, şu an müze!
‘İçeri şehir’de sanki farklı bir zamanda dolaşıyorsunuz havası var. Şadırvanlar, camiler, mescitler, hamamlar… Burayı kimi kaynaklara göre, 8 ile 16 Y.Y. arasında yöneten ’13-14.Y.Y.da Moğol’ların hakimiyeti var’ Şirvanşahlar hanedanına ait büyük bölümü. Ama Şah için yapılan sarayı ayrı değerlendirmeli. Yakındoğu’nun en görkemli mimari eseri diyenler çoğunlukta! Yapım tarihi olarak da bilgiler farklı. 9-11 Y.Y.’a tarihleyenler var. Kimileri daha sonraki Y.Y.’a gönderme yapıyor. 11.Y.Y.’da burası Hanedanın başkenti ise, sanırım o tarih dikkate alınmalı! Burada dolaşıp o tarihe tanıklık etmek çok keyifli olacak, inanın!
Son noktayı da Dünya rekortmeni bayrak direği ve bayrağı ile hafızalara kazınan ‘Bayrak meydanına’ koyalım. Tonlarca ağırlık ve devasa uzunlukta direkte, söylenene göre yaklaşık 250 m2’lik dev bayrak dalgalanıyor. Ne keyif ki; Türk bayrağımızda Bakü semalarını süslüyor!
Farklı bir coğrafyadan farklı bir kenti, Bakü’yü anlatmaya çalıştık. Rotanızda bulunsun!