ORTA AVRUPA’NIN BELKİ DE EN GÜZEL’İ ?
BUDAPEŞTE.
Mimari, lezzet ve hayat; ya tarih?
Hala Türkleri çok seven bir ulus var; çocuklarına Türk ismi koyan aileler. Aslında atalarının tanıştığı Osmanlı; 1500’ler de olduğuna göre, tam Türk değil yani. Olsun, o tarihçilerin işi; bizimki gezmek! Gezdiğimiz yerleri de, sizlere arkası ve önü ile anlatmak.
Macaristan burası. Başkentteyiz, Budapeşte. Yine farklı bilgiler ve görsellerle karşınızdayız.
Ülkenin politik, kültür tabi ki ticaret merkezi ve en enfes bir kent. Osmanlının, aralıklarla 150 yıl civarı hüküm sürdüğü bir yer.
Ülkemizden direkt uçuşlar var, 2,5 saat civarında bir sürede Budapeşte’ye inersiniz. Havalimanı merkeze 20 km. uzaklıkta, taksi de, toplu taşıma da var. Kenti özümseyelim. Schengen’le geldik, hemen Euro’ları çıkardık harcamak için ama; Forint geçer burada. Yerel para. O zaman, change.
‘Tuna’nın ikiye ayırdığı, bence muhteşem bir kent Budapeşte. Yani Buda ve Peşte.
Buda, tarihi yerleşimin merkezi.
Kale tepesi’nde; pek çok anıtsal yapı. Aslında üst kademenin yaşadığı bir yer. Kraliyet ailesinin konutları ve kent savunmasının merkezi imiş! Mimari kusursuz. Müzeler, yaşayan kiliseler, sokaklar, görülesi. Peşte ise, yine tarih dolu ama, daha günümüz, daha eğlence, daha hayat. Yürüyerek gezeceğiz bu güzelliği. Tuna’nın bazen sağına, bazen soluna bakacağız. Suya da ineceğiz tabi. Kent, iki merkezli ya; her iki tarafı da irdeleyeceğiz.
Toplamda 3- 4 gün yeter Budapeşte keşfi için. Tabi hava uygunsa. Kışın malum çok soğuk, baharları öneririm burada da!
Kent içi toplu taşıma, son derece elverişli ama yürümekten yanayım her daim. Yüksek, sportif tabanlı ayakkabıları tercih edin, rahat edersiniz. Antrenörlük kurslarımdan bir tanesinde ‘Aikido Antrenörüyüm’ ders veren hocalardan biri şunu söylemişti: ‘Sizi en rahat yürütecek ya da koşturacakspor ayakkabı için, paradan kaçmayın. Gerekirse, en pahalısını alın, bu işte para eşittir kalite; o da eşittir sağlık’. Hiç aklımdan çıkmaz. Ayak sağlığı gerçekten önemli, hele bizim gibi ‘gezerler familyası’ için. Neyse dönelim‘Budin’e; Osmanlı öyle diyor. Budin yani Buda. Çünkü o zamanlar, nehrin Buda tarafı gözde, Peşte’de pek bir şey yok. Biz Tuna diyoruz ya; Macar’da nehre ‘Duna’diyor. Yabancılar da ‘Danube’.
Osmanlı’da ‘Kanuni’ dönemi, yani yükselme! Mohaç zaferi sonrası fetihler devam eder; Budin de nasibini alır. Ta ki, Karlofça’ya kadar sürecektir bu hayat. Dile kolay, 150 yıl civarı. Bu kadar yıl egemenliğe karşın, Osmanlı’dan pek de bir iz yoktur kentte. Burayı, daha önce yapılıp ayakta kalanlar, veya Osmanlıdan sonra bir dönem kontrol eden ‘Habsburg’ ların eserleri ile tanır dünya!
Budin, 1800’lerin sonlarına doğru Peşte’ye ilk kez bağlanır karadan; ‘Chain’ köprüsü ile. Fotolara fon olur, görkemli. 2. Dünya Savaşında zarar görse de, yenilenir. Bu köprünün ilginç bir hikayesi var. ‘Lanchid ’ve ‘Zincirli köprü’; diğer isimleri. Mimar’ı hatasız olduğundan çok emin. ‘Herhangi bir hatabulursanız buradan Tuna’ya atlarım’demiş. Küçük bir çocuk, köprüyü süsleyen aslan heykelinin ağzına dikkatlice bakmış ve demiş ki‘ Aa, aslanın dili yok’. Rivayetler farklı bundan sonra. İlki; mimarın derhal kendini Tuna’nın sularına bıraktığı yönünde. Başka bir görüş, farklı açılardan bakıldığında, dilin fark edildiği. Ben de çekim yaparken açıkça göremedim.
İlk kez gidecekler için konaklama, isteyene eğlence, yeme içme imkanları için Peşte’yi önermeli. Tarih meraklıları ise, elbette Buda’yı tercih edecekler.
Kahvenin ve toz biberin Osmanlı’dan hatıra olduğu söylenir. Mutfakta da, Türk izleri. Kebaplar, pideler, lahmacunlar. İklim soğuk ya, ağırlık et tabi. Yerel’e bakınca, ilkin ‘gulaş’. Çorba mı, yemek mi bu? Başka yerlerde de gördük, Orta Avrupa’da vazgeçilmez.
Etli, patatesli. ‘Kul aşı’diyen var. İlginç ismin buradan geldiği söylenir. Burada da karşıma çıktı, lahana dolması, bayılırım, ‘Töltött’ deniyor. Yahni güveç, bazen pastırma ile, fena! Kaposzta; Macarca’sı! Sağlık çorbası; lahana, pancar, şalgam. ‘Kolesleves’bu da; yerel dilde!
Vee, atıştırmalıklar. ‘Küröskalacs’, ‘Langos’. Tatlılar, turta ağırlıklı.
Sıkı durun, dünyanın en ünlü şaraplarından olan ‘TOKAJİ’ burada. Aynı isimdeki dağın muhteşem üzümlerinin, kadehlere yansıması. Yemekte, ya da şık bir peynir tabağı yanında. O’da ünlü evet, peynirler. Aslında tüm süt ürünleri.
‘FAUST’ şarap mahzenlerinde, sayısız çeşitteki şarabı tadın, sonra da bana hak verin. Bira severlere de, ‘Borsodi’ve ‘Dreher’markalarını tavsiye edelim. Sert erkeklere de ‘Palinka’! Alkol derecesi 75!
Berlin’den sonra orta Avrupa’nın ikinci büyük kenti diyoruz buraya. 2 milyon civarı nüfus ile, mutlu bir topluluk yaşar.
Kelt’ler ile tarih sahnesine merhaba diyen Budapeşte de; Hun’ların, Got’ların, Avar’ların istilaları yapraklarda yerini almış. Ama durun; AQUINCUM burası Roma’ya göre. Roma İmparatorluğu izleri ve kentin ilk ismi. Dönemleri hızla geçelim de, geziye gelelim. Sonunda Macar kabileleri tabi. ‘Hungary’ ismini biraz açmak gerekirse; ülkenin uluslararası adı. Fakat, Macarlar ülkelerini ‘Magyarorszag’ olarak adlandırıyorlar. ‘Macarların ülkesi’ anlamında. Hungary’nin, Batılı bir isimlendirme olduğunu söyleyenler var. Bir grup, On Okçu anlamındaki ‘Onogur’dan geldiğini iddia etmekte. ‘Magna Hungaria’nın asıl olduğunu, ismin buradan geldiğini savunanlar var. Bir netlik yok. 900’lü yıllar, Orta Asya’da ilk köklerin belirme tarihi. Tüm bu varsayımlar da, o bölge işaret ediliyor. Hızlı geçersek, 1156’da Piskoposluk merkezi. Çok sonra, 1231’de Moğol istilası. Ve sonunda parlak devir, 15. Y.Y. Muhteşem eserler, yaşamlar. Devamında Osmanlı, zaten söz ettik. 1800’lerde, Avusturya- Macaristan İmparatorluğu’nun iki başkentinden biri.
Her iki Dünya savaşında da büyük yıkımlar. Sayısız ölü. Kale bölgesinin hemen altında, ‘Nükleer Sığınak’ denen yerde bu hüznü görebilirsiniz. 10 km. uzunluktaki tünellerle kaplı bu mağara, savaşta sığınak olarak kullanılmış. Bir ara hastaneye dönüştürülmüş. Şu anda Müze! Meşhur Yahudi katliamlarından biri daha, burada. Ama hala varlar, kültürleri yaşıyor; toplu olarak bulundukları mahallede. Yahudi Mahallesi, şık restaurantları ile de dikkat çekiyor.
1949’dan itibaren Komünizm rejimi. 1991’de Sovyet döneminin kapanması, rejimin çöküşü ve demokrasi. Görüldüğü gibi çok renkli bir tarih!
Haydi gezmeye başlayalım artık. Buda’nın tepelerinde, ‘Kale’deyiz. Eski ‘Kraliyet Sarayı’. UNESCO dünya mirası listesinde. 1265’e tarihleniyor. ‘Tarih Müzesi’ mutlak görülecek burada; kenti ve ülkeyi iyi tanımak adına. Gotik, Barok ve Rönesans tarzı eserler ile ‘Ulusal Galeri’; çok önemli.
Belki de kenti en iyi fotoğraflayacağınız yer. O kartpostallar buradan çekilir. Kale’nin altında, küçük bir tepeye ‘Vlad Tepesi’ deniyor. Efsane prensin ‘Kazıklı Voyvoda’, bir süre burada hapis tutulduğu söylemi var.
‘Balıkçı Tabyası’… Sudan bu kadar uzakta, balıkçının ne işi var diyebilirsiniz. Eskiden balıkçılar korurmuş buraları; ondan isim böyle. Hemen yakındaki ‘Trinity Meydanı’nda bir efsane yükselir. 1225’e tarihlenen ‘Matthias Kilisesi’. Burada iki kez evlenen ünlü Macar Kralına adanmış. Osmanlı’da camiye çevrilse de sonra eski halini almış. Gotik bir eser.
‘Kanuni’nin silah arkadaşı ‘Gül Baba’nın türbesi de hemen yakında. Tıpkı O’nun gibi savaşta yer alan ‘Gürz İlyas’. Bir türbesi yok ama, önemli bir yokuş, bu ismi taşıyor. ‘St. Gellert’deyiz. Bu Aziz, Hristiyanlığı ülkeye getiren kişi. Bir isyanda bu tepeden aşağı atılmış, ismi yaşatılıyor yüzyıllardır. Heykeli de şık, tepeden manzara da! Az aşağı da, aynı isimde ki hamam; 1918 tarihli bir termal. Kent termal suları ile ünlü ve bu geleneksel yapı çok eskiye dayanıyor. Roma döneminden beri var olan ‘Szechenyi’ mesela. Günümüzde şık partilere ev sahipliği yapıyor.
Madem buralara geldik Peşte’yi biraz irdeleyelim. Önem sırasına göre bir o yakaya bir bu yakaya gidip dönebiliriz. Amaç, doğru bilgi sizlere. ‘Varosliget’ muhteşem şehir parkının çevrelediği bu bölgede yine fotoğrafların teması ‘Kahramanlar Meydanı’. Macaristan’ın varoluşunun 1000. yılı anısına 1896 yılında inşa. Meydan gerçekten görkemli, Macar tarihinde simge olmuş kişilerin heykelleri burada. Meydan’ın iki yakasında, yerel ve uluslararası sanatçıların eserlerine ev sahipliği yapan ‘Güzel Sanatlar Müzesi’ ve ‘Modern Sanatlar Müzesi’ dikkat çeker. Meydan ile aynı tarihe işaret eden bir diğer müze ise, ‘Tarım Müzesi’. Aslında burası, ‘Vajdahunyad Şatosu’, müze bu binada.
Bu tarafın en görkemlisi belki de; ‘St. Stephen’. 8.500 kişilik bir bazilika, ülkenin en büyüklerinden. 50 yıldan fazla bir inşa süresi, açılış 1900’lerin başları. Yapının verdiği mesajın; din ve devletin birbirinden üstün olmadığı yönünde? Ülkenin ilk kralına adanıyor ve sağ eli de mumyalanarak burada korunuyor. ‘St. Stephen’, 96 metrelik uzunluğu ile ünlü ‘Parlamento Binası’ ile yaklaşık aynı ölçülerde. Bence kaçırmayın mutlak görün ve çevredeki pub ve barlarda da, Macar şaraplarını tadın. Çok iyileri var burada.
1885-1902 tarihleri arası yapılan bir eser adeta buranın simgelerinden olmuş. ‘Parlamento Binası’. Dünyanın en büyükleri sıralamasında 3. Tuna’nın kenarında, gündüzü ayrı güzel, gecesi ayrı.
2. Dünya Savaşı ve sonrasında bir zulmü yansıtan ‘Terör Müzesi’, gezi listenizde olmalı. 20 bin kadar Yahudi’nin Nazi’lerce katliamına ışık tutuyor. İşkence evi olarak da kullanılan yapı, Ruslar tarafından dan da kabul görmüş. En hüzünlüsü de, ölü Yahudilerin ayakkabılarının sergilendiği nokta!
Avrupa’nın en büyük, dünyanın ikinci en büyük Sinagogu olduğu söylenen ‘Dohany’; kuşkusuz Yahudiler için çok özel. 1800’lere tarihleniyor ve içinde ‘Yahudi Tarihi Müzesi’ görülmeye değer!
Tekrar güzelliklere dönelim. Kenti, Tuna üzerinde tekne ile keşfetmek! Nasıl fikir? Gündüz tercih edenler aslında köprülerle de ulaşılan ‘Margaret Adası’nı da görebilir. Yem yeşil ve tarih dolu.
Köprü deyince unutmayalım; ‘Elizabeth’i! Kısa yaşamına rağmen çok sevilen bir Macar Prensesi. O’nun adını taşıyor. Bir parantez de ‘Özgürlük Köprüsü’ne gelsin. Aynı adlı bir de meydan var. Bu arada meydanın heykelleri görülesi ve çekilesi! Adı üzerinde Özgürlük! Kaçar mı?
Zamanı uygun olanlar, kentin yaklaşık 10 km. dışındaki ‘Memento Parkı’nı ziyaret edebilirler. Komünizm dönemini yansıtan 40 kadar heykel, ilginç.
Artık sona doğru geliyoruz. Kentin en ünlü caddeleri ‘Vaci Utca’ ve ‘Andassy’. Muhteşem binalar, sayısız mağaza, şık dinlenme, yeme içme alanları. Üstelik ‘Andassy’; UNESCO Dünya Mirası listesinde! E, buraya gelmişken, Avrupa’nın en eski Opera Binalarından birini; görün derim. Belki, buranın büyük ustası ‘Fransz Liszt’in eserlerine tanık olursunuz. Ek olarak da, Çigan müziği dinlemelisiniz; Macar’ın yerel yaylıları ile! Hele bir de geleneksel Çardaş dans gecelerinde yer alırsanız, işte bu seyahat tam not alır!
Buyurun; muhteşem Budapeşte’ye!