Suyun içinde de üstünde de süren bir tarih
İASOS…
Kıyıkışlacık köyünde tarihin yanı sıra, zeytin var, balık var ve doğa!
Nefis bir tırhandil yaklaşıyor; rengi sulara dönük! Kıyıya doğru demiri bırakıyor. Miço baş üstünde, kaptan dümende bekliyor; tekne ‘neta’mı diye? Kafayı rüzgara doğru çeviren tırhandilin demiri tutuyor. Bir alarga hikayesi daha mutlu sonla bitiyor; Kıyıkışlacık’da! Antik İasos’un suları burası. Nice tekneler demir atmış, kimisi karadan gelmiş buralara! Koca bir tarih var ya; anlatmalı sizlere.
Milas ilçesine 30 km mesafedeyiz. İlginç; öncesinde ada, sonra alüvyonların doldurması ile yarımada. Adı neden İasos? Kolonistlerin başının adı o! Argos’lular önce gelir bu hikayede ya; 3 bin 6 yüz yıllık bir geçmiş. Santorini adasının yer aldığı Tera yanardağının patlaması sonucu oluşan küllerin buralara gelmesi ve altında var olma çabası. Santorini nere, burası nere? Öyle düşünme.
50 yılı aşkın kazı çalışmaları bunu ortaya koymuş. Prof. Dr. Doro Levi, Dr. Fede Berti, ilk tanıklardan buna. Binlerce yıllık kentin kanalizasyon ve antik tiyatroya giden tüneli gün yüzüne çıkarılmış. Dahası var elbette.
Milas’tan Bodrum’a doğru giderken, yaklaşık 10 km. sonra sağınızda İasos antik kentinin tabelasını göreceksizin. Girin oradan, az bilinen çok bilinmesi gerekenler var çünkü. Boşuna kazar mı İtalyan? Tabi bizim Kültür Bakanlığı kontrolünde.
Teşekkürler Studi Delle Tuscia Üniversitesi ve işbirliğinde olan herkese. Yılda 100 bin Euro harcanan bir proje. Deyiş o ki; her şey yolunda gider ve beklenen sonuçlar alınırsa, Efes antik kentinden bile daha büyük bir turistik merkez olacak İasos. Köyün içinde, limanda, İtalyan arkeologların kaldığı ev bile görülmeye değer.
Yıllara içinde Prof. Dr. Marcello Spanu ve arkeolog Emanuel Borgra’nın emekleri de var; sağ olsunlar. Türk arkeolog ve yetkililere de teşekkürler elbette.
Şimdi bölgeye biraz bakalım, tarihe döneceğiz tabi. Yakınında billur gibi suların, muhteşem denizlerin çevrelediği bir yer. Köy içinden, antik kentin çevresinden denize girmek olanaksız. Zira alüvyonların etkisi ve çevre bilinçsizliği ile oluşan balçık, kıyıları kaplamış. Limanın dışında muhteşem denizler var ama . Bu arada, Kıyıkışlacık arka büklerinde, bir köpekbalığı cinsi üreme için burayı tercih eder; her yıl yumurtaları oraya bırakırlar. Bu cins, saldıran hele insana zarar veren bir cins değildir. Bölgede kayıtlı bir saldırı da söz konusu değil.
Leziz deniz ürünleri yapan birkaç balıkçı restaurantı var, ilgi çeker. Geçmişte gurme programları buralarda çekimler yapmış, bazı filmlerin ilgili sahneleri de bu kıyılarda çekilmiş. Koyun içinde, açık denizi sağımıza alıp karşıya baktığımızda, dar bir çeperde kale kalıntılarını, sağ tarafta antik kentin liman girişini kontrol eden bir kuleyi göreceksiniz. Karadan buraya ulaşım mümkün; kent hem altta hem üstte yaşar gibi. Teknelerin silueti, yelken direkleri, gurcata, bumba, civadra ön planda; arka da ise tarih, yaşamalı. 850 metrelik bu limanı koruyan iki kule arasına gerilen zincir, istenmeyen teknelerin limana girişini engellermiş. Kanıtlanmayan bir bilgi ama; şu an ayakta olan kule, ortaçağ da yapılan, olmayan yıkılıp sulara gömülen ise Piri Reisin isteği ile 2. Beyazıt zamanında yapılan!
Küçücük çarşısında sıra sıra balıkçılar var, zira bölge zengin o anlamda. Lambuka’sı, çipura ve levreği, karagöz ve sinarit’i, az da olsa mercan ve kefali meşhur.
Hediyelik eşya dükkanı ilgini çeker; bayan eli değer de olmaz mı? Tabi zeytin ve zeytinyağı çok önemli. Salt bunun için gelen var. Denize yakın zeytin ağacı pek verimli olmaz derler. Burada bu savı çürütecek nitelikte ağaçlar var.
Hafta sonu özellikle yerli turist dolduruyor mekanları. Kış aylarında bile ziyaretçisi var buranın. Argon’dan Helen’e, Roma’dan Osmanlı’ya sayısız iz’in olduğu bölge.
Balık Pazarı Açık Hava Müze’sine doğru yollanalım. Görülesi tüm eserler orada. Eskiden burada bulunan anıt mezarın, 1993’de restoresi ile 1995’de açılmış bir müze. İtalyanların özel katkısı söz konusu. Salt eserleri topraktan çıkarmamışlar, sergilenmesi için de ön ayak olmuşlar. Heykeller, tabletler, yazıtlar, amforalar, mezar taşları, sütun ve sütun başları, daha pek çok bulgu gerçekten şık sergileniyor burada. Antik kentin hemen yakını. Kentte ortaya çıkarılan Agora, Artemia Astias kutsal alanı, mezarlar, tiyatro, kale surları, bazilika ve tabi liman ile, yılın 12 ayı turist hedefleniyor. Seyahat acentaları ve tur operatörleri ile görüşülüyormuş.
İasos’un, Milas Bodrum Havalimanı’na yakınlığı büyük avantaj. Ayrıca günlük tekne turları ve jeep safarilerde gündemde. Bir diğer önemli olgu, hemen yakındaki Marina. Yaz kış burada bağlanan sayısız tekne mevcut. Hepsi ziyaretçi olabilir. Kıyıkışlacık liman içinde de bağlanmak mümkün ama yer kısıtlı. Yine teknesi ile gelecekleri için bilgi; liman girişinde iskele tarafında küçük de olsa bir çekek yeri var. Çok büyük olmamak koşulu ile tekneler karaya çekilip bakımları yapılabilir. Liman içlerine doğru su sığ. Alarga da kalmak sıkıntılı olur. Liman girişte de dikkat, yıkılan kulenin kalıntıları suyun dibinde. Gözler derinlik ölçerde!
Birkaç pansiyon, birkaç restaurant ile hafta sonu keyifler sizin olsun, dileyene hafta içi de. Uzun konaklamak isteyenler için körfezin diğer ucuna doğru ‘Zeytinlikuyu’ istikametine gidildiğinde çok sayıda sitenin yanı sıra birkaç turistik otelde var.
Bu güzel yeri, güzel bir hikaye ile sonlandıralım, sonra başka rotalara bakalım. Aslında hikaye hemen karşıdaki Güllük ile özdeş. ‘Yunus ve çocuk’ ‘Hermias’. Orada da anlatılır, heykeli bile vardır. Bu suların hikayesi yani. Yeni doğan çocukların denizde yıkanması bir gelenek buralarda. Hikaye, birkaç yönlü. Yıkanmak için denize giren bir çocuğun, bir yunus ile arkadaşlığı. Beraber yüzüp tekrar karaya dönmesi, ya da yunusla enginlerde kaybolması. Başka bir hikaye; boğulmak üzere olan bir çocuğu yunusun kurtarması karaya dönmeyip suyun derinliklerinde onunla yok olması. Anne’nin uzun süre su kenarında oğlunun dönüşünü beklemesi.
Kıyıkışlacık, antik İasos; kim bilir daha ne hikayeler var?