Cennet körfezin; cennet adası…
SEDİR
Kedrai antik kentinin yer aldığı, büyülü güzellik!
Masmavi berrak suların sarmaladığı bir adadayız. Ama ne ada… Küçük, fakat muhteşem güzellikte. Karşıda Kıran dağları; kimi yerinde yükselti 1.000 metre civarında. Denize dimdik bakıyor. Vahşi bir güzellik bu… Gökova’nın en güzel yerlerinden birindeyiz! Sedir adasında demir attık bu kez… Tekne nazlı nazlı sallanıyor. Deniz dibi demir atmak için nispeten kolay bir zemine sahiptir! Etrafa bakınca bambaşka bir dünyadayız sanki. Ülkemiz gerçekten güzel; bu kesin. Bir de iyi bakabilsek! Ahhh. Dünyanın da incilerinden sayılan Gökova ya da Keramos körfezi; Doğu-Batı yönünde 16 km. Kuzey-Güney yönünde ise 4 km mesafelerle bir iç deniz gibidir. Burada yağmur suları, dik yarlardan süzülür ve deniz tabanında tatlı su bileşeni ile zengin mineral girişi sağlar. Bu da canlı hayatını olumlu etkiler. Diğer yandan körfeze hiçbir akarsu girişinin olmaması da, suyun temizliğinin en önemli sebeplerindendir… Sadun Boro kaptanın kitaplarında söz ettiği gibi, tekne demirdeyken zincirin baklalarını sayarsınız!
Gökova’nın doğu kıyısında yer alan Sedir (Bazı kaynaklarda Sedre) adası; bu güzelliğinin yanında aslında antik bir kent. Kedrai, buranın tarihsel ismi. Helen dilindeki karşılığı; ‘Kedra halkının kenti’… Kedrai, sedirler ( Cedrus/sedir ağacı) anlamına geliyor. Malum eskiden denizcilikte; tekne yapımında, özelikle omurgada, bodoslamalarda kullanılan, denize çok dayanıklı bir ağaç… Şu an adada pek kalmamış; geçmişteki hızlı tüketiminden.
E, öyle kolay yetişen bir ağaçta değildir! Bitki örtüsünü; zeytin ve çam ağaçları ile makilikler oluşturuyor Sedir’in. Bir ilginç not; adanın en yüksek yeri deniz seviyesinden sadece 16 m. yükseltide!
Muğla’nın Ula ilçesi sınırları içinde; ancak diğer taraftan Marmaris’e çok yakın olduğundan adaya ulaşım genelde ‘çamlı iskeleden’. Peki nerede bu ‘çamlı iskele’? Marmaris- Muğla yolunun 12. km’sinde sola ayrılan tali yol, 6 km sonra gezginleri ‘çamlı iskeleye’ ulaştırır. Elbette en güzeli; kendi teknenizle ya da kiralık bir tekneyle gitmek. Çok daha özgür! Yalnız gecelemekte, özellikle alargada ciddi bir sıkıntı var. Adı üzerinde, kimi akşamlar Kıran dağlarının üzerinden denize hızla inen civarnalar, sizi teknede barındırmaz. Hatta ciddi tehlikelere sokabilir! Dik yükselti ve ısı farkı bunu oluşturur. O nedenle, bu bölgede seyir halindeki tekneler genelde Karacasöğüt’te geceler!
Kedrai hakkında, çok sağlıklı tarihsel bilgi yok. İlk yerleşim Dor’lara ait. Sonra sırasıyla Grekler, Persler, Helenler sonrasında Roma ve Bizans, adada egemen olmuşlar. Miletos’lu Hekatios’un söylemleri, kısmen bize bilgi veriyor. Ada halkının yarı barbar, yarı Yunanlı olduğu gibi. İ.Ö. 6. yy. dan başlayarak küçük bilgiler de mevcut. İ.Ö. 405’de; bir dönem, Sparta’ lı general Lysander’in adayı ele geçirdiği ve halkı köle yaptığı bilgisi var mesela. Onun dışında İ.Ö. 2.yy. da bir Karia şehri iken, Rodos egemenliğine girdiği, notlar arasında. Peki tarihsel kalıntılar? Ne yazık ki bu güzel adaya yakışmayacak düzeyde… Dor düzenekli tapınağın, sadece temelleri günümüze ulaşabilmiş. Onun dışında surlar ve az da olsa duvarlar ayakta, ama durumları iyi değil. Antik limanın kalıntılarına benzer bir oluşum var! Fakat diğer bir yaklaşım; antik limanın şu an biraz içeride, tuzlu bir göletin civarında olduğu yönünde! Bize en önemli ipuçlarını ise, hala kısmen ayakta ve belirgin olan tiyatro veriyor. Yaklaşık 2.200 yıldır direniyor yok olmamak için! Tahmini 2.500 kişilik kapasitesi ile; böyle küçük bir yerleşim yeri için aslında devasa boyutlarda. Ve bu civarda, Knidos dışında tiyatroya sahip üç yerleşim yerinden biri. Neden burası seçilmiş, belli değil; gerçekten ilginç?
Kedrai, Cedrae, Kedreai, Kedreiai… Tüm bu isimler zaman içinde kullanılmış bu 1 km2 lik cennet için. Aslında minik bir adalar topluluğu diyelim. Çünkü hemen civarda orta ada ve küçük ada da buraya ait. Resmi kayıtlarda adı; Şehroğlu ya da Şehroğlan adası olarak yer alıyor; Sedir’in. Buraya; balayı, aşk, şiir adası diyenlerde var. Pek çok turist ise; Kleopatra adası olarak tanıyor! Peki neden? Evet; gelelim en önemli hikayeye…
Rivayet o ki; Mısır kraliçesi Kleopatra ile sevgilisi Romalı komutan Antonıus’un; aşklarını burada yaşadıkları, ve Kraliçenin isteğini kıramayan komutanın emri ile, 60 parça geminin Mısır’dan adaya, Kloepatra plajı denen yerde gördüğümüz altınsı kumu taşıdığı! Ben bir gezgin olarak ülkemizde de, yurt dışında da pek çok Kleopatra plajı gördüm. Acaba hangisi doğru? Kumlar gerçekten muhteşem. Tabi azalmış . Plaja girmek yasak, tabi kum almakta! Bu kum ile ilişki, sadece denizin içinde! Giriş çıkışta duş şart! Kumlar, ‘kültür ve tabiat varlıklarını koruma kanunu’ çerçevesinde koruma altında! İpek bir halıya basar gibisiniz adeta; denizde! Kleopatra plajı; 30×15 m. ebadında. Çok küçük ama sıra dışı; bu gün bile… Kumların azalmasını, yıllar önce teknelerle Bodrum ve Marmaris’e götürülmesi ile açıklayanlar da var; bilinmez? İpeksi kumların Sedir dışında sadece Girit adası ve dünyanın bir iki bölgesinde var olduğu; notlar arasında! Tanecikler ile de ilginç hikayeler anlatılmakta. Mesela ateşe atınca yanıyor! Sodalı su da çoğalıyor! Mercek altında bakılınca hareket ediyor! Gerçekten ilginç! Bir görüşte şöyle; bu tanecikler aslında kum değil. Çökelmiş deniz kabuklarının kimyasal reaksiyon sonucu ortaya çıkan oluşumları… Kararı siz verin!
Sedir adasına girmek paralı; zira doğal bir müze. Yeme içme söz konusu değil. Tedarikli olun… Yerleşim zaten yok! Tekne ile ayrılırken; aman dikkat! Ciddi topukluklar var ve hareketli denizde görmek zor.
Pruvanızda Bodrum varsa; iskele tarafında zor denizlerde sığınılacak birkaç koy var. Kıran dağları bitiminde kafayı sancağa vermeli! Zira, çok keyifli koylar, muhteşem lezzetler sizi buralar da bekler. Hadi bakalım; denizleriniz kolayına, pruvanız neta olsun…