Burç manasındaki kuleden mi, yoksa volkanik bir alan olduğundan külden mi adını aldı? Hala tartışılır…
Deniz seviyesinden 700 metre civarı bir yükseltide, çok ilginç bir ilçemiz…
Bizans dönemi ismi Opsikion… Burası Kula… Manisa’nın, Ege’nin en özel yerleşimlerden…
Kula; İzmir- Ankara karayolu üzerinde, Manisa’ya 124, İzmir’e 150 km. mesafede!
Bölgenin tarihi destansı! Tabi Kula’nında…
15 bin yıl önce patladığı varsayılan Kula Yanardağı bölgeyi çok başka hale getirmiş. Ünlü tarihçi Strabon buraya ‘yanık yöre’ demiş!
Günümüzde Karadivit yanardağı denen oluşumun hemen yanı.
İlçenin çok yakınında nefis bir yolculuğa çıkacaksınız.
Yolun her iki yanı 100 ile 1250 metre arasında değişen sayısız volkanik dağ sıraları ile kaplı! Çanak biçimindeki bu yapı ve çevresi, UNESCO Küresel Jeopark alanına dahil! Aslında genişçe bir alana yayılan jeoparkın diğer yanında simsiyah volkanik taşlanmış bir yapı karşılayacak sizi! Kendinizi bir başka gezegende gibi hissedecekseniz?
Kapadokya’dan taklit; buralara Kuladokya denir ama coğrafya çok başka.
Elbet benzerlikler var tabi. Kapadokya’da yer altı mağaraları ve birbirine bağlanan tüneller vardır. Burada yok… Uzaktan bakınca andırıyor ama o oluşumları.
Şimdi bir başka olgu; ilk insanın ayak izleri…
Dünyada sadece Fransa, İtalya ve Macaristan’da var. Bir de burada! Fosil ve ayak izleri! Buluntularda insanlar son derece kısa boylu ama ayak boyları çok uzun… Enteresan?
‘Gediz’ vadisinde yer alan yerleşim için; tarihsel olarak I.O.56’ya vurgu yapılıyor. Mermer kabartmalar ve kitabelerde elde edilen bilgiler ile…
Maionia, Plysion ve Lidya toprakları arasında bir yer…
Ortodoks Bizanslıların yaşaması ile zaman içinde bir piskoposluk merkezi olmuş. Yenilenen ve şu an bir kültür merkezi olan 1837’e tarihli Meryem Ana kilisesi, Türkçe konuşan Ortodoksların merkeziymiş!
Yine o günlere tarihli ‘Zafer Okulu’ olarak bilinen Rum inşası, 200 yıla yakın ömrü ile karşımızda! Çok ciddi bir onarımı bekliyor!
1835’e tarihli ‘Hagios Stephanos’ Kilisesi de ne yazık ki bir yangın sonucu virane durumda. Yenilenebilir mi bilinmez?
Gelelim Türk egemenliğine.
Anadolu Selçukluları zamanında tamamen Türkleşen Kula, dönemlerle ‘Germiyanoğulları’ ve ‘Osmanlı’ arasında gitmiş gelmiş. O dönemleri yansıtan en özel eser ‘Kurşunlu Cami’… Hala ayakta! 15. Y.Y. Selçuklu mimarisi…
Aslında Kula’nın tarihi çarşısı da o döneme tanıklık edebilir. Ahşap kapılı, yüksek duvarlı dükkanlarda her çeşit ürünü bulmak olası. Ve bu ürünler geçmişi yansıtıyor, işte olayın sihri de burada!
Ve tabi Kula deyince işte o meşhur evler…
Osmanlının 18 Y.Y. kent mimarisi deniyor fakat başka oluşumlar da var! Tahta kepenkli pencerelerle bezeli, genelde iki ya da üç katlı yapıların temelinde, yazın avluda yaşamak; kışında katlarda zaman geçirmek planlanmış. Ahşap yapıların genelde üst katları sokağa doğru çıkıntılı? Cumba biçimi diyelim! O dönem kalabalık ailelerin bir arada yaşamaları için dizayn edilmiş!
Evlerin iç dekorasyonunda da ahşap, ağırlıklı olarak kullanılmış ve kimilerinde efsaneler yaratılmış! Dönem mimarisi için çok farklı oymalar, işçilikler görülecek!
Tarihi Kula evlerinin üç bin kadarı ayakta, ancak bir bölümü yıkılmaya yüz tutmuş. Derhal yenileme çabasının başlatılması gerekiyor. Bunların yaklaşık yarısı kadarı yenilenmiş ve yenilenmeye devam ediyor. İnşallah bu çaba hep sürsün… O şahane evlerin bulunduğu sokaklardan geçerken, yıkılmaya yüz tutmuş olsa da nasıl bir tarihin yaşandığı, nasıl izlerin biriktirildiği algılanıyor!
Peki burada ne yenir ne içilir?
‘Şekerli pide’si meşhur ama bence sıradan!
Güveç ve kapama gibi et ağırlıklı yemekler revaçta! Kısaca özel bir mutfak yok burada… Sebze yetiştirmek özel Kula da; ziraat önemli zira! Ama özel bir sebze yemekleri de yok!
Aslında burası asmada, üzümde ön planda! Sayısız düzenli bağlar göreceksiniz seyahatinizde. Bölge halkı tarımı çok iyi biliyor ve yapıyor, özellikle bağcılığı…
Çok doğal olarak bu anlamda bölge; şarapçılığı ile de ünlü… Yüzyıllardır devam eden bir gelenek!
Volkanik bir yerleşim olması, yeraltı sularını da etkilemiş elbette. Maden suyu üretimi de özel.
Son olarak geldik Kula halıcılığına!
Kimileri geleneksel Türk düğümü der, kimileri ise bölge ile özdeş Gördes düğümü… Mavilerin sarıların ve tabi başka renklerin iç içe kullanıldığı bir halı sanatı vardı burada…
Kula halıcığı gerçekten çok özeldir!
Sokaklardan geçerken açık pencerelerden avluda halı dokuyan kızların sesleri duyulurdu. Artık yok. Günümüzde Kula halıcılığı bitmiş durumda.
Sarmaşık dallarından doğal hayatı anlatan tasvirlere, renk renk ilmek ilmek halılar ne yazık ki artık üretilmiyor!
İlçenin geçmişte çok önemli bir gelir kaynağı olan bu iş kolu, gençler tarafından benimsenmemiş. Yeni kalfalar, ustalar yetişmemiş. Çok yazık, bu sanat ölmüş.
Gençlerden söz edince, genç nüfus oldukça fazla özellikle yaz aylarında. Ancak kışın sanırım çok sessiz Kula!
Ege’nin, Manisa’nın çok başka bir ilçesi… Ancak burası da yeterince tanıtılamamış… Mesela ben bu seyahatimde hiç yabancı turist görmedim?
Oysa yıllar önce fark edilmiş ve belgeseli çekilmiş!
Burada yerel yönetime ve halka büyük iş düşüyor!
Kısaca Kula tanıtıma çok muhtaç!
Tüm bu bölge ve Kula yurtiçi ve dışında farklı mecralarda tanıtılmalı!
Bu biçimde gidilerse ancak bizim gibi gezginlerin, araştırmacıların ilgi duyduğu bir yer olur ki; bu ilçe turizmine çok fazla bir katkı sağlamaz? Bizim yazılarımız, filmlerimiz yeterli olmaz?
Birkaç gününüzü ayırın burası için…
İlçenin tamamını yayan gezebilirsiniz. Sadece volkanik oluşumlar için araca ihtiyacınız olacak!
Yazın elbette çok sıcak. Bahar ayları tercih edilmeli bu seyahat için!