Karia’nın ünlü satrabı ‘Mausolos’, İ.Ö. 355’de burada suikasta uğrar ve canlı kurtulur!
Artık burası kutsaldır onun için ve gerçek manada ‘Labranda’, aslında o tarihten sonra önemli olmaya başlar!
Satrap ölümden kurtulduğuna çok mutludur; devamında da yerleşime ilişkin çok ciddi bir imar planını devreye sokar.
Milas’ın kuzeyinde, ‘Kocayayla’ mevkiindeyiz. ‘Kargıcık’ köyüne de yakınız. ‘Labranda’ antik kenti burası!
750 metre yukarıdan bakar Milas’a.
‘Labraynda’, ‘Labraunda’, ‘Lambraunda’ gibi isimlerle anılmış.
İ.Ö. 5. ya da 4.Y.Y’da ilk yerleşimin olduğu düşünülen Labranda, İ.S. 13. Y.Y.’a dek yaşamın sürdüğü bir yer. Karia’nın en önemlilerinden belki de?
İlk başkent Mylasa’a yakınlığı son derece önemli. O dönemde kutsal bir yol ile Mylasa’ya ‘Milas’ bağlı. Yerleşimin en parlak dönemleri, kuruluş sonrasında Mausolos’un ve kardeşi ‘Idrieus’un yönetimleri sırasında yaşanmış.
‘Artemisia’ malum Mausolos’un kız kardeşi sonrasında da karısı. Eşinin, başkenti Halikarnassos’a taşıdıktan sonra ve tabi onun ölümü sonrasında da ne kadar yönetime hakimse; burada da, sözünü geçirebilmiş bir hükümdar karısı!
Labranda’nın en önemli yapısı, Mausolos dönemine tarihli ve meşhur kutsal yol ile bağlantılı. Görkemli bir tapınak bu ve tanrı ‘Zeus’a adandığı söyleniyor.
Başka kaynaklarda tapınağın inşasını ‘Iderius’ dönemine tarihleyenler de var! Kentin ana terasında yer alan ‘Zeus tapınağı’, günümüze temel yapısı ve birkaç buluntusu ile ulaşabilmiş.
Ne yazık ki Labranda’da ayakta kalmayı başarmış buluntular yok denecek kadar az.
Bu tapınakta nasibini almış.
Sütunların üzerinde yükselirken, ihtişamı kesinmiş ama. Bu görkeminin yanında bir başka özelliği var yapının! Farklı görüşler olsa da; bölge hakimi ‘Hekatomnos’ ailesinin ilk başyapıtlarından birisi!
6 x 8 sütunlu yapı, yaklaşık 6,5 metre yükseklikteymiş!
1940’ların sonlarından başlayarak, yarım asır civarında çalışıp tapınak kalıntılarının bir bölümünü gün yüzüne çıkaran kişi, ‘Axel W. Persson’.
Labranda’ya ilişkin arkeolojik anlamda ilk çalışmaların 1830’lara uzandığı bilgisi var.
1844’de ‘Philippe Le Bas’ın çalışması, notlar arasında. Devamında, ciddi bir arkeolojik kazı bilgisi yok. 1900’lerde kayıtlara geçmiş bir arkeolojik araştırma da yok; ne yazık ki!
Çok sonra, 2004’lerde ‘Lars Kattson’un kayıtlara düşmüş bir çalışması var.
Sonrasında ‘Olivier Can Henry’ ismi karşımıza çıkıyor. Tarihler 2012 ile 2014 arası!
Labranda’nın dönemindeki en büyük özelliği, 5 gün süren şenlikler. Kentteki en hareketli günlerin yaşandığı bu süreçte; tanrılara ibadetler, kurban törenleri ve ayinler söz konusu.
Her yıl aynı dönemde gerçekleştirilmeye çalışılan bu dinsel ayinler, yıllar içinde periyodik hale getirilmiş.
Sözü edilen Mylasa’dan Labranda’ya uzanan kutsal yol, 5 günlük ayin döneminde tamamen dolarmış!
Ünlü ‘Latmos’ dağlarının güney eteklerindeki Labranda’da din teması ön planda. Tapınma ve kutsallık öncü olduğundan, din görevlilerin rahiplerin konumu gerçekten özel. Söylemleri adeta bir yasa niteliğinde ve kesin uygulanır nitelikte; o dönemde!
Labranda günümüzde dahi leziz suları ile ünlüdür. Belki de bunun ilk adımı, kentin yukarısındaki ‘Yarıkkaya’…
Halk, bu kaya yapısından akan şahane sulardan ve kayanın su akışı ile değişen biçiminden çok etkilenmiş. Bu olayı da gök tanrı ile bağdaştırmış. Kutsal kabul edilen bu taşkın pınar, sonrasında bir çeşmeye dönüştürülmüş.
‘Androna’. Helenistik dönemde toplantı, sempozyum ve benzeri etkinliklerde sadece erkeklerin bir arada olduğu bir yapı.
Labranda’da ayakta kalmış, günümüzde algılanabilen en özel yapıda bu! Mausolsos döneminde yapıldığına ilişkin bilgiler var. O’nun ve eşi Artemisia’nın, yapının arka yüzünde heykellerinin varoluşundan da söz edilmekte.
Mausolos’un suikasttan kurtulması sonrası yapılan imar hamlesinde, kentte küçük terasların inşası ile iki ziyafet salonu ve anıtsal merdivenin yapımı bilgileri var. Günümüzde kısmen de olsa görülebilirler!
‘Helenistik’ dönemde bir çeşme yapılan kutsal alana, İ.S. 1. ve 2. Y.Y.’larda başka eklemelerde yapılmış! ‘Kuzey stoa’ ise yeniden inşa edilmiş. Ayrıca iki hamam ve farklı birkaç yapının da inşa edildiği bir dönem bu!
Labranda, yükseltili bir alanda yer aldığından ve buluntuların az oluşundan bugün çok fark edilmeyen, 12 kuleli bir kale ile korunurmuş!
Kale surlarına çok yakın, yukarılarda kutsal yol ile birleşen bir konumda kayalara oyulmuş oda mezarları ise, bugün dahi görülebilir.
Labranda’da günümüze gelebilenler kısıtlı ne yazık ki; ayağa kaldırılabilenlerde yok gibi.
Güney yönlü ve doğu yönlü hamam kalıntıları ile batı ve kuzey ‘stoa’ çok az buluntuları ile gün yüzünde.
İ.S. 4. Y.Y.’da Hristiyanlığın kabulü sonrası Labranda’nın doğu girişinde bir kilise inşa edilmiş!
Bugün kısmen kalıntıları görülebilir.
Labranda’nın doğu ve güney ‘propylonları’ en azından algılanıyor!
‘Hekatomnos’ ailesinin bölgedeki uzun yıllar hakimiyetinde, ‘Mylasa’ ilk başkent.
Labranda’nın Mylasa’ya yakın oluşu, sonraki başkent Halikarnassos’a ise uzak olmayışı önemli! Mylasa’dan uzanan kutsal yol ve bu yoldan gelinen yerleşimdeki Zeus’a adanan tapınakta ve kutsal alanda periyodik olarak düzenlenen, 5 gün süren ibadet ve kurban törenleri Labranda’yı hep ayakta tutmuş.
Hristiyanlığın kabulü, çok tanrılı dinsel akımın sona ermesi pek çok yerleşimde olduğu gibi Labranda’ nın da önemini azaltan bir etken. Hristiyanlık sonrasında da, 10 asırdan fazla ayakta kalabilmesi ise; özel!
Geçmişindeki kutsallık bunda tabi önemlidir ama ‘Bizans’ dönemi yapılarla, bu önem yaratılmış!
İ.Ö. 5. ya da 4.Y.Y.’lara tarihlenen başlangıcı ile hep özel bir yer olarak akıllarda kalacak; yıllar geçse de…
Keşke bu özel yerleşimi, günümüze ulaşabilmiş çok daha fazla buluntu ile ayakta görebilseydik. Ne yazık ki şu ana dek mümkün olamamış. O nedenle yabancı turist hemen hiç göremiyoruz Labranda’da!
Elbette tanıtım eksikliği de var ama, görsel nitelikte çok daha fazla eser bir araya getirilseydi şansı çok daha yüksek olacaktı.
Her şeye rağmen, tarihi koklamak için, yerleşimin ruhunu yaşamak için gitmeli Labranda’ya.