Uzaklarda değil, yakında
İşte, tam da orada; bir köy var; yanı başında!

SİĞİ…

Geç kalma, yakala!

Sessizlik, sükunet;  yaşamın büyük bölümünü kentlerde geçirenler için ibretlik kavramlar! Peki zeytin? Zeytinyağı’nın en iyisi, lüferin, isparinin, karagözün en lezzetlisi, keyifli bir denizin, müthiş yeşillikle birlikteliği. Küçük koylar, minik liman, kesme taşlı sokaklar, tescilli tarihsel mekanlar. Neresi burası, hemen gidelim diyorsunuz değil mi? Haklısınız; herkes gitmeli.

Çılgın rotamızda bu kez Siği var. 1960’dan bu yana adı; Kumyaka! Ama, Siği olarak bilinir. Marmara’dayız, karşımız Gemlik, Kumla, Armutlu. Hemen arkası; İstanbul. Denize bakarken sağımız Mudanya, solumuz Trilye! Yine fena bir yerdeyiz yani!

 2200 yıllık tarihe sahip, Siği’deyiz. İsimden başlayalım, sonra tarihçe. Veriler az olsa da, kuruluşa dair bilgi, 1.Prusyas (Prusias) dönemine denk geliyor; Bitinya Krallığında. ‘Sykiy’ geç antik dönemde, Yunanca’da incir demek. İsmin buradan geldiği belirtiliyor. Arganot efsanelerinde buradan söz edilse de,  hangi isimle yer almış; net değil. Diğer yandan, Roma İmparatorluğu 

zamanında, ‘Siguiona’ denmiş. Bizans da ise,  Siği oluyor. Bu adın, bazı kaynaklarda Luwi dilinde, ada- yarımada manasını taşıdığı, başka kaynaklarda da sessizlik anlamında kullanıldığı notu var. Adı ne olursa olsun, kendi güzel. Önemli olan da, bu değil mi?

Güzellik diyelim önce, tarihe nasılsa döneriz. Burada, küçük bir ‘tekneciği’ olmalı insanın. Minik limanda yer bulunur mutlaka. ‘İğdedibi’, ‘İncirdib’i koylarına gitmeli, kışın er vakitte günü bitirmeli, balıkla dönmeli ama; limana! Bol çünkü, sular temiz ya! Yaz mevsiminde, doyana kadar denizde kalmalı. Mehtabın eşliğinde girmeli limana; demiri atmalı, ya da tonoza bağlanmalı.

Çok fazla girinti, çıkıntı yok. Daha çok düz seyreder; arada denizler, karaların içine girer. Yeşili ve mavisiyle, Ege’yi de aratmaz hani. Hele; günbatımında sessizlikte; Siği.

Narenciye önemli, müthiş reçeller yapılıyor. Çan çiçekleri, güller, begonviller süslüyor bahçeleri. Rum’dan kalan ve sonra yapılan müthiş evler var; bu bahçelerin sahipleri. Hala tadilat bekleyenlere de dikkat! En kısa zamanda, yaşatılırlar umarım.

Vee, zeytin. 300 yıllık ağaçlara rastlanır. Sıkılan yağ, eşsizdir. Güney tarafı zeytine adanmıştır adeta. Bu konuda bir söylem. İspanya’ya ilk zeytin fidesinin buradan gittiği yönünde? Yıllar içinde, buradaki zeytin ve yağ kalitesini yakalayamayan İspanyolların, Siği’deki üretimi baltalamak adına türlü oyunlara giriştikleri. Bilmem ne kadar doğru? Olsun, hikayesi de, güzel.

Minicik ama sevimli yapısıyla, bazı dizi ve filmlere de set olmuş Siği! Lokasyon;  Bursa’ya, 30, Mudanya’ya 5 km. mesafede. İstanbul’dan düzenli feribot ve deniz otobüsü seferleri var; Mudanya ve Güzelyalı’ya!  Özel arabada tercih edilir, merkezden minibüs seferleri de mevcut. ‘Ben teknem ile geleceğim’ diyenlere de tavsiyem; limanda demirlemek için, önceden konuşmalı; yetkililerle!

 Mudanya ve Trilye’de ‘bağlanmak’ olası ama;  Siği gecesini yaşayanlar!  teknelere dönüşte çok geçe kalamazlar! Sıkıntı olur, ulaşım!

 Lezzetlere gelince;  yine Trilye ve Mudanya’da seçenek çok, deniz ürünü de, yerel mutfak örnekleri de, Akdeniz yeşillikleri ve Girit mezeleri de! Siği’de ise, hemen liman dibinde keyifli bir tesisten yararlanılabilinir.

Öncü bir girişimle kurulan, Siği Kadın Dayanışma Derneği’nde, konserve, marmelat, şıra, turşu vb. üretimler yapılmakta!  Bence, destek olun bu çabaya.

 Haydi tarihe devam. Köy meydanındaki ile beraber 2 çınar daha, 4 çeşme, 1 hamam,  1 yatakhane, 1 mezarlık, 1 kilise, 29 ev tarihsel olarak tescillenmiş. 100’ü aşkın ailenin yaşadığı, 15. ve 16. Y.Y.’ dan söz ediliyor Siği’de. Kimse bilmiyor ama değil mi? Dur, asıl kimsenin bilmediği, önem vermediği konu! Müthiş bir değer, her gün çöküyor, yıkılıyor. Dünyadaki en eski 3 Ortodoks kilisesinden biri! Taksiyarhon (Hagios Taxiarchoi Arehaneloi) Burası kimi kaynaklarda  ‘3 Melekler’, kimi kaynaklarda, ‘5 Melekler’ kilisesi olarak da, anılıyor. Bugünkü yapı kalıntıları, 19. Y.Y.’ a ait. Ama önceden, bunun yerinde,  780-797 yılları arasında inşa edilen yapı var ki;  hikayesi ilginç. İmparator Konstantin Prophyrogenetos, o günkü İstanbul’dan Bursa’ya tekneyle yola çıkar ve Siği önlerine geldiğinde fırtınaya yakalanır. Köylüler, denizciler tekneyi batmaktan kurtarırlar. Şükranlarını, halka bir kilise yaparak sunmak ister İmparator ve ‘Taksiyarhon’ yapılır. Uzun yıllar kullanımda olan yapı, zamana direnemez.  1448’de Konstantin Palargolos zamanında ciddi bir onarım söz konusu. Çok sonra, 1819’da yine bir onarım var 2. Mahmut dönemi! Olası; yıkılıp yeniden yapılanın onarımı. Bilgi çok az ne yazık ki. Kilise yanında, buranın akıl hastalıkları tedavi merkezi olduğu da belirtiliyor.

Mübadele, bu toprakların vazgeçilmez olgusu, ve tabi ilk akla gelen ülke Yunanistan. Lozan barış antlaşmasından sonra, 1920’lerde, burada yaşayan gayri müslim vatandaşlar ‘karşı kıyıya’ gönderilirken, Girit adasının Kandiya bölgesinden gelenler ön planda. Sonrasında Makedonya, Üsküp, Kosova ve Priştine mübadilleri, burada. Uyumlaşıyor halklar ve ortak bir kimlik oluşuyor. 1950’lerden sonra durum farklı, çok partili hayata geçişin ardından belki politik sebeplerle, Bulgaristan Varna ve Deliorman’dan göç alıyor Siği!  Merkez Bursa’da da, var.

Gelenek göreneklere, alışkanlıklara, lezzetlere kısaca 

yaşamın tamamına etki eden bu yapı, artık tamamen içselleşmiş. Öyle görülmüş, öyle yaşanmış, öyle de sürecek.

Bu minicik köyde huzuru bulmak garanti. İster ‘mavi’ye gidin denize doğru, sokaklarda dolaşın teknelere ‘merhaba’ deyin. Şık evleri fotoğraflayın, kedileri sevin, köy meydanı bambaşka, gidince anlarsınız. Ya da, ‘yeşil’e dönün yüzünüzü, yolun yukarısına zeytinliklere, ormana yürüyün, kuşlarla arkadaş olun.  Her iki yöne giden de, ‘yeşil’de de, ‘mavi’de de aradığını bulur! Siği; sihirdir.

Yine bir cennet, ama az bilinen. Hele yabancı turisti, hiç görülmeyen? Onun için sürekli tanıtımdan söz ediyoruz ya!

Evet gezginler, yine bir rotayı bitirdik. Siği köyünü, takipçilerimize ısrarla tavsiye ediyoruz, ister günübirlik, ister konaklamalı. Yaşayın bakalım!