Mutluluk ve hüzün aynı çatı altında; aşklar da ölümler de!
TOPKAPI SARAYI
Yüzyıllardır anlatılan hikayeleri, sahip olduğu eserleri ile dört asır dünya tarihinde iz bırakmış! Müze olarak bu iz günümüzde de devam ediyor!
Herhalde döneminde, dünyada en çok merak edilen saray? Anlatılanlar, rivayetler, sırlar alabildiğince çalkalamış içinde bulunduğu coğrafyayı! Hiç görmediği halde fikir yürütenler, anlatılanlara göre gravür yapanlar! Saray’dan bir tanıdık bulabilmek için kapı kapı dolaşanlar; kim bilir daha neler neler? Topkapı Sarayı! Gizemi, sırları, olağandışı mimarisi ve tabi ‘Harem’i ile yüzyıllarca konuşulmuş. Kulaktan kulağa sayısız hikaye anlatılır olmuş.
İlk yapılışta yaklaşık 700 bin m2 alanın içinde.
Sarayburnu’nda, ‘Doğu Roma Akropol’ü üzerinde kurulan, stratejik olarak denizlere ve karalara hakim konumda Topkapı Sarayı. Yıllar içinde mimari değişimler söz konusu.
Hikaye, Fatih’in İstanbul’u fethi ile başlar. Şimdi İ.Ü. Beyazıt Kampüsü’nün olduğu yerde bir saray inşa edilir. Zaman içinde, yapının ihtiyacı karşılayamaması, Fatih’in yeni bir saray yaptırmak üzere harekete geçmesini sağlar. Ve 1460’da yeni saray için ilk kazma vurulur. Bu arada ‘Topkapı Sarayı’ ismi, bu saray için çok sonraları kullanılmaya başlanacak. İlkin, Beyazıt’da olana Eski Saray, yeni yapılana da Yeni Saray deniyor!
Büyük bölümü Fatih döneminde tamamlansa da, bir kerede bitirilen bir inşa söz konusu değil.
Mesela Kanuni döneminde pek çok mimari dokunuş var. Neredeyse her padişah, dönem ihtiyacına göre eklemeler yaptırmış. Zaman içinde kimi onarımlar, bazen de plan değişiklikleri! Yüzyıllar içinde tüm bu eklemelerle bina hacmi artarken, genel olarak mimari de bir bütünlük sağlanmaya çalışılmış!
1478’den itibaren, bu saray Osmanlı’nın idare merkezi, hanedanın ikametgahı, eğitim ve sanat merkezi!
Yaklaşık 400 yılda 30 padişah ve ailesine ev sahipliği yapar. 1985’de UNESCO dünya mirası listesine giren Topkapı Sarayı’nda kimi zaman 15 bin kişi nefes alır. 3- 4 binler ise neredeyse her gün bu alanın içine girer çıkar. Hanedan üyesi, idareci, hizmetli, öğrenci elçi ya da konuk olarak!
‘Bab-ı Hümayun’dan girilir bu eşsiz yapıya. ‘Alay Meydanı’.
Halkın belli günlerde girebildiği, yönetime ulaşabildiği, isteklerini ilettiği alan. Ana kapı niteliğindeki Bab-ı Hümayun, sabah namazı sonrası açılır, akşam namazı öncesinde kapanırmış.
Bab-üs Selam. İkinci ve en önemli kapı. Girilen yer ‘Divan Meydanı’. Girişi takiben yer alan ‘selam taşları’ çok ilginç.
Padişah dahil herkes selamlarmış bu taşları. Geçmişin izlerini taşıdığından olsa gerek. Bu alan devlet ve hükümet merkezi. Etkileşimdeki tüm coğrafyayı yakından ilgilendiren kararların alındığı yer. Özelinde; ‘Kubbe altı’ denen ‘Divan-ı Hümayun’. Kubbe altı denmesinin nedeni çatıdaki üçlü kubbe stili. Bu alan, ‘Adalet Meydanı’ olarak da anılmakta. Sebebi; Kubbe altı’nın hemen üzerinde yer alan ‘Adalet Kulesi’. Günümüzdeki yapı 2. Mahmut dönemindeki eklemeler ile oluşmuş.
Burada, bu denli yüksek olmasa da hep bir kule varmış; Fatih döneminden bu yana. O zamanlar İstanbul’un hemen her yerinden görülen kule, saray adaletinin simgesi. Herkes için adalet buradan dağıtılıyor manasında!
Divan-ı Hümayun hazinesi hemen yan tarafta. Padişahın özel işleri ile uğraşan ‘Zülüflü Baltacılar Koğuşu’, en iyi atların muhafaza edildiği ‘Has Ahırlar’ ve dikkat ‘Harem’ de burada.
Adalet Kulesi’nin, arkadan Harem’e açılan bir kapısı var ki çok önemli! Sadrazam başkanlığındaki divan toplantılarını, gizlice izlemek istediğinde, Padişahın kullandığı kapı! O’nu, ‘Divan-ı Hümayun’un üzerindeki bir noktaya ulaştırıyor. Kafesli bir pencereden aşağıda olan biteni izliyor.
Divan üyeleri haftanın dört günü işbaşında olurlarmış. Özellikle 16.Y.Y.’da! Bu meydan; ulufe dağıtımının, elçi kabullerinin, cülus, sefer vs. alayların yapıldığı yer! Meydanın bitiminde ise son kapı var!
Bab-üs Saadet! Bir manada buradan sonrası, Hanedan ailesinin daha özel yeri.
‘Enderun Avlusu’ da deniyor. Zira ‘Enderun’ ve ‘Hazinesi’ ile diğer eğitim unsurlarına ev sahipliği yapıyor. Ancak, ‘Has Oda’ gibi, ‘Arz Odası’ gibi daha üst düzey makamlar da, bu alanda olduğundan diğerlerine göre daha özel diyebiliriz. Hükümdarların katıldığı resmi devlet törenleri, kapının ‘Divan Meydanı’na bakan tarafında gerçekleşirmiş!
Tüm bu oluşumun sonunda, denizin de görüldüğü noktaya geldi sıra. Kimileri, dördüncü avlu’da diyor? Topkapı Sarayı’nın bitim noktası! Saray’a sonradan eklenen kimi köşklerin, yapıların olduğu bölge. Mesela 4. Murat’ın, kazanılan zaferler nedeniyle yaptırdığı ‘Revan’ ve ‘Bağdat’ köşkleri. ‘İftariye Kameriyesi’, ‘Esvap odası’ ya da ‘Mecidiye Köşkü’ gibi.
Yapısal alanın, 80 bin m2’yi bulduğu Topkapı Sarayı, zaman içinde değişiklikler ve eklemelerle, iki farklı devlet yönetim ünitesi, beş farklı konut ünitesi, on’dan fazla kütüphane, beş farklı eğitim ünitesi, bahçeler, havuzlar, köşkler ve çeşmelerle bezenmiş.
Çevresi yaklaşık 5 km. olan yapılar bütününe, döneminde üç tanesi deniz tarafında, dört tanesi de kara tarafında olmak üzere toplam yedi kapıdan girilirmiş.
Sahil yolunun yapımı, tren hattının oluşturulması ve kimi bağışlar ile yapısal alan eskiye göre küçük; günümüzde! Mesela pek çok bahçe ve köşk bu günlere ulaşamamış. Eski alanın büyüklüğü için bir örnek. Halen ayakta olan hemen deniz kenarındaki ‘Sepetçiler Kasrı’, Topkapı Sarayı alanına dahilmiş!
Bu görkemli yapının mimarları da yıllar içinde farklı farklı isimler.
İlk baş mimar ‘Alaüddin’. Sonrasında ‘Davut Ağa’ gibi, ‘Acem Ali’ gibi, ‘Mimar Sinan ve ‘Balyan Kardeşler’ gibi isimler var.
Şüphesiz çok daha fazlası da!
2. Murat dönemindeki ‘Edirne Sarayı’ etkileri gözükse de, belli ölçülerde Hint ve Moğol saraylarının mimarisi ilham kaynağı olmuş. Bir çadır kent ‘Oba’ niteliğinde geniş bir alana yayılmış; saray! Orta Asya geleneğinin izleri.
Padişahın, toplum üzerindeki etkilerini ortaya koyan bir mimari. Değişiklikler ve eklemelerin, padişahı kısmen halktan uzaklaştırmaya yönelik bir biçimde gerçekleştirildiği de söyleniyor!
Bunun nedenleri arasında, yönetimin gittikçe katılaşması ilk sırada. İmparatorluk güç kaybettikçe güvenlik zafiyetini, özellikle ayaklanmaları saraydan uzak tutmak da, bu değişimlerin bir başka sebebi.
1850’lere dek Osmanlı’nın her şeyi Topkapı Sarayı.
İsmin sonradan verildiğini söylemiştik. İlk isim ‘Yeni Saray’. 2. Mahmut, 1800’lerde hemen sur dışına ahşap bir saray yaptırmış. Önündeki toplardan dolayı buraya, ‘Topkapısı Sahil Sarayı’ demişler. Bir süre sonra burası yanınca, anısını yaşatmak için ‘Yeni Saray’, Topkapı Sarayı adını almış!
İhtişamın yanında mütevazılığın da varlığı ile batı saraylarına hiç benzemez. Bu nedenle son yıllarında yönünü batı’ya çevirmeye çalışan Osmanlı, 1800’lere gelindiğinde daha çağdaş izler taşıyan saraylara yönelmiş. ‘Dolmabahçe’ gibi, ‘Yıldız’ gibi, ‘Beylerbeyi’ gibi!
Dolmabahçe Sarayı’nın yapımı ile ‘Topkapı’ yavaş yavaş terk edilmeye başlanmış.
1856’dan sonra Hanedan, tamamen ‘Dolmabahçe’ye yerleşmiş.
Yine çok kişinin merak ettiği, ‘Kutsal Emanetler’ de sıra… Bu konu ile bağlantılı olarak. Hanedan ailesi top yekün Dolmabahçe’ye yerleşse de; Topkapı’nın en özel koleksiyonu olan ‘Kutsal Emanetler’ yerinde bırakılmış ve her ramazan Padişah ve ailesi tarafından burada ziyaret edilmiş. Hırka-i Saadet dairesinde korunan eserlerin bakımı, temizliği hep ön planda tutulmuş. Yavuz Sultan Selim’in ‘Mısır’ seferi sonrası İstanbul’a getirdiği eşsiz eşyalar arasında, Hz. Muhammet’in hırkası, dişi, silahları, sandaletleri, mührü, ayak izi, kabir toprağı, mektuplarının yanı sıra diğer peygamber silahları, asalar, cüppeler, kabe kapısı, kilidi, anahtarı vs. sayılabilir. Buranın her daim güzel kokması için amber ve öd ağacı aromaları kullanılırmış!
Ve; Harem… Türlü hikayelerin anlatıldığı Harem, sarayda hep var. Zira padişahın bir mana da evi! Ancak uzun yıllar bu saray ve Beyazıt’daki eski saray arasında ikiye bölünmüş durumda. Hürrem Sultan’ın girişimleri ile Harem’in tamamen Topkapı Sarayı’nda var olması söz konusu.
Yaklaşık 400 odalı Harem’i kasvetli bulurlar. Aslında burası bir okul. Kız öğrencilerin eğitim aldığı yer. Tabi büyük bölümü esirlerden seçilenler. Nasıl ‘Enderun’da erkek öğrenciler eğitim alıp saray kadrolarında görev alıyorlarsa, Harem’deki kız öğrencilerde ileride saray yetkililerinin, paşaların emrine verilmek üzere ya da eşleri olacak biçimde hazırlanıyorlar. Tabi ‘gözde’ olmak başka bir şey. Padişaha ulaşmak demek. Bu da farklı özellikleri gerektiriyor; güzelliğin yanında! Elbette tüm bu oluşum Harem içinde sayısız entrikanın varlığına sebep olmuş. Türlü oyunlar oynanmış, ‘son’lar mutlu da olmuş; mutsuzda!
Harem kavramının merak edilmesindeki bir başka olgu!
Alttaki dehlizler, sarnıçlar, gizli yollar!
Toprak altındaki bu labirent oluşumun Ayasofya’nın altına, Beyazıt’a, Gülhane’ye hatta denize ulaştığı söylenir. Kimilerine göre tehlike anında kaçış, kimilerine göre kimseye görünmeden saraydan ayrılma, ya da stratejik başka sebepler için. Her ne olursa olsun varlığı kesin. Ancak Harem görevlilerinin hangi olaylarda, hangi biçimde, dahli hala meçhul.
Bir gerçek, Topkapı Sarayı’nın yapıldığı alanın altında ilk kolonistlerden kalan ve sonrasında Roma döneminde yenilenen ‘Afrodit’, ‘Apollon’ ve ‘Artemis’e adanan tapınak kalıntılarının olduğu. Ayrıca geç dönem bir saray kalıntısının varlığı.
Nitekim saray arazisi içinde çeşitli kalıntılara rastlanmış! Sarnıçların olduğu zaten aşikar. Zira bölge, ilk kurulumda su kaynaklarından mahrum.
O nedenle yağmur suları kesin gerekli; dolayısı ile sarnıçlar da. Hatta fetih ile beraber Osmanlı da bir dönem bu sarnıçları kullanmış, bir bölümü depoya çevrilmiş. İhtiyaç kalmayınca da; kullanımdan kalkmış.
Sarnıçların dehlizlerle ve gizli yollarla bağları konusunda da değişik görüşler var. Kısaca Topkapı’nın altında başka bir yaşam daha var. Ancak bu özelliğin Osmanlı da ne niçin ve nasıl kullanıldığı net değil. Diğer yandan son yenileme çalışmalarında Harem civarında ele geçen iskelet parçaları, sikkeler, çeşitli büyü malzemeleri, şifreli mektuplar bu gizemi sürdürür nitelikte.
Padişahların dağıttığı sikkeler nedeniyle ‘Altın yol’ adı verilen Harem’in önemli geçiş koridoru, buranın en önemli bağlantı noktası.
Kimilerine ürpertici gelir. Soğuk ve kasvet, sikkeler yere saçılınca acaba ne kadar sıcak geliyordu cariyelere, bilinmez?
Harem’deki son gizem bir kapıya ilişkin. ‘Gasilhane Kapısı’ Şu an Arkeoloji Müzesi tarafına açılan ama aslında hiç açılmayan kapı. Ölen cariyelerin yıkandıktan sonra buradan çıkarılması gerekirken, nedendir hiç bir zaman kullanılmamış, cenaze bir diğer kapıdan defin görevlilerine teslim edilmiş yüzyıllarca!
Topkapı Sarayı’nın en görkemli yeri ‘Hünkar Sofası’dır.
İlk yapılışa ilişkin farklı bilgiler var. Mesela Kanuni dönemi işaret ediliyor. Ama genel kabul, 1580’den sonra. Bu da, 3. Murat dönemine denk gelir. Sonrasında 4. Mehmet, 1. Mahmut, 3. Osman, 3. Selim, Sultan Reşat’ın katkıları var! Hatta Cumhuriyet döneminde bile yenilemeler olmuş. Bir sürü de mimar adı var tabi. Her neyse bu bölüm gerçekten özel, hangi yöne dönseniz bir fotoğraf karesi niteliğinde.
Çinileri ile ünlü bir mekan, Sünnet Odası. Çok ilginç bir ritüelin yeri, Arz Odası. Yabancı elçilerin kabul edildiği yer. Padişahlar şehzadeleri ile çok özel görüşmelerini Has Oda’da yaparlarmış.
Çini sanatının yanında hat sanatı ayrı önem taşır Topkapı Sarayı’nda. Duvarlarda, tavanlarda ayet ve hadislere sıkça rastlanır. Keza; kapılarda, çeşmelerde kitabelere…
Saray dekorasyonunda kumaş kullanımı çok enteresen. Uzmanların dediğine göre basit bir kerevet rengarenk kumaşlar, aksesuarlar kullanılarak ihtişamlı bir taht haline getirilebilirmiş. Tabi yer ve duvar süslemeleri ile bir bütün olarak.
Örneğin kırmızı rengin saray, hatta Osmanlı için favori renk olduğundan söz edilir.
Perdelerden halılara, hatta padişah yatağına, görkemli çadırlara, özel günlerde kimi mekanlardaki şallara kadar kırmızı kullanılırmış.
Bugün müze olan eskinin sarayı; kategorisinde dünya sıralamasının üst sıralarında. 1924’de Ulu Önder’in emri ile müzeye dönüşen yapıda, sözünü ettiğimiz mimari oluşumların ve kutsal emanetlerin dışında görülecek çok tarihsel değer var. 300 bini bulan arşiv belgeleri arasında, dünyanın sayılı minyatür, el yazması ve desen çalışmalarının nadide örnekleri mevcut.
Yanı sıra, Uzakdoğu ve Avrupa porselenleri, çeşitli cam ürünler, gümüşler, elbiseler, kaftanlar, sarıklar, silahlar, resim koleksiyonları, bakır mutfak gereçleri vs.
Tabi en özeller başka! Kaşıkçı Elması, 86 karatlık 49 adet çift sıra iri pırlanta ile süslenen mücevher.
1. Mahmut’un, Nadir Şah’a armağanı, ancak Şah ölünce verilemeyen Topkapı Hançeri. Üçlü ve tek taş zümrütün kabza ile uyumu ve kında yer alan elmaslar olağanüstü.
Osmanlı’nın batılı ilk tahtı. 19 Y.Y. Avrupai tarzda tasarlanmış 2. Mahmut’a ait. Ve daha pek çok özel eser.
Mimari oluşumda Doğu’nun en iyi cam ve vitray ustalığı ve bu ustalığın yansıması olan sarayın aydınlatma şekli. Topkapı Sarayı’na ait anlatacaklara sayfalar yetmez.
Son olarak başka bir gizemden söz edelim!Padişahların tılsımlı gömlekleri… Bazılarını görmek olası. Sekiz bin çözgü ipiyle dokunan tek bir gömlek 3 ya da 4 yıl da bitirilebiliyormuş!
87 adet var olduğu rivayet. Savaşa giderken zırhın içine giyilen gömlekte, çeşitli geometrik şekillerin içine dizilmiş şifreli ayetler ve sureler sayısal bir karşılıkla dokunmuş! Bazı padişahların şifa bulmak amacıyla da giydikleri söyleniyor. Her padişah giymiyor, neden acaba?
Topkapı Sarayı, Osmanlı’nın gerileme ve yıkılma dönemlerini içine alan yaklaşık 200 yıllık süreçte, bir kadın egemenliğine sahne oluyor. Öne çıkan bazı ‘Valide Sultan’lar, kimi zaman bir padişah kadar kimi zaman ondan da kudretli! Osmanlı yönetiminde söz sahibi olmuşlar.
3. Murat’ın annesi Nurbanu Sultan ile eşi Safiye Sultan bir örnek mesela. Her iki kadın da güçlü. Hem birbirleriyle hem de erk ile savaşıyorlar. Safiye Sultan, 3. Mehmet’in annesi.
Bir diğer örnek, Kösem Sultan. 4. Murat ve 1. İbrahim’in annesi. Son derece etkili. Torunu 4. Mehmet’in hükümdarlığında dahi! Bir ara devleti bizzat yönetmiş.
4.Mehmet’in annesi Turhan Hatice Sultan başka bir örnek. ‘Padişah naipliği’ yapmış.
Hürrem Sultan zaten biliniyor.
Topkapı Sarayı inanılmaz olaylara çekişmelere, suikastlere, ölümlere sahne olmuş. Hala gizli kalan olaylar sırlar, gün yüzüne çıkmayı bekleyenler var.
Sarayı tüm bu anlatılanlarla gezin. Dikkat; iyi bir ziyaret bir günde bitmez. Hele detaylar için…