Dünyanın en önemli savaşlarından birinin sahnesi mi?

TROYA

Burada, binlerce yıllık uygarlık izleri var!

En eski yerleşimin; İ.Ö. 3 bin’lere uzandığı bir kent. Beş bin yıldan fazla geçmişi olduğu söylenir. Elli civarı katmanın üst üste bindiği, dokuz ana evre ve ara evrelerle şekillenmiş! Yaklaşık on farklı kentin kurulduğu, sıra dışı bir yer!

Troya! Destansı savaş ile akıllarda; ama anlatılacak çok farklı özellikleri var.

Sardis kökenli, ‘Herakleid’ hanedanının yerini almışlar ve yüzyıllarca Anadolu’da hüküm sürmüşler!

Kentin ismi; Fransızca kökenli kelime ‘TROİE’ olarak telaffuz edildiğinden, dilimize TRUVA olarak yerleşmiş. Ancak uzmanların ortak görüşü ile, TROYA, doğru isim!

Bölgenin genel tarihsel adı; ‘TROAS’ ya da ‘TROAD’dır!

Çanakkale’ye 30 km. mesafede, ‘Tevfikiye’ köyü yakınlarında, Hisarlık tepesinde kurulu; bu antik oluşum!

Kuruluş esnasında coğrafi koşullar çok başka ama! Troya bir liman üzerine inşa edilmiş, o yıllarda! Bu anlamda deniz ticaretinin merkezi konumunda. O nedenle de, zaman içinde inanılmaz zengin bir kent.

Oysa şu anda, Çanakkale Boğazına 4,5 km. mesafede. Ege Denizine uzaklık ise, 6 km. civarında! Coğrafi oluşumlar, tektonik hareketler, Troya’yı denizden koparmış, içlere doğru konumlandırmış.

Antik kentin girişindeki tabela önemli. ‘Ilius ve Wilusa’! Troya ile bağlantılı olarak Anadolu’da diğer yöreler ile bir köprü. Ama nasıl bir köprü; ticari, stratejik hatta akrabalık ilişkili bir köprü bu. Kültürel bir dokudan söz etmek de olası!

Troya’nın nerede olduğu hep tartışılmış. Bir takım yanlış saptamalar sonrası, 1820’lerde, İrlandalı gazeteci ‘Charles Maclaren’in kentin yerini doğru biçimde saptadığı, kayıtlarda. 1865 sonrasında ise ‘Frank Calvert’ ilk arkeolojik kazıları başlatıyor. Bu çaba fazla ilgi uyandırmamış anlaşılan.

Çünkü Troya, Alman amatör arkeolog ‘Heinrich Schliemann’ tarafından, 1870’lerde ortaya çıkarılmaya başlanmış. Önemli kayıtlar, bu isim ile başlıyor! Ama ‘Schliemann’ aslında tarihin peşinde değil. Hazine peşinde! Bir define avcısı. Amatör; zira kazı esnasında yaptığı pek çok hata var. Bulduklarını da, önce Yunanistan’a sonra da bir şekilde Almanya’ya kaçırıyor.

Ülkemizde sergilenmekte eserler olsa da; Troya’ya ait önemli buluntular, bugün Almanya, Rusya ve Amerika’da!

Kentin sahip olduğu değerler, O’nu geç de olsa 1998’de UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne sokmuş. Ülkemizde, 1996’dan beri Milli Park statüsünde! 2018 yılı; ‘TROYA YILI’ ilan edilmiş!

Troya, ilklerin kenti. Yazık ki yerinde buluntular ile tam göremesek de, bu bir gerçek. Binlerce yıllık tarihinde çok özellik barındırıyor! Grek tapınaklarının en özelleri ‘Megaron’lar burada inşa edilmiş! İ.Ö. 2500’lerde kesme taş tekniği ile duvar örgülerine rastlanır ki; dönemde bağlantı elemanları tamamen soru işareti!

Kentte, Grek’lerin ve Roma’nın hakimiyetini görüyoruz genel olarak. Tabi son dönemde Bizans!

İ.Ö. özellikle hükümdar ‘Priamos’ dönemi, Troya’nın neredeyse zirve zamanı. Sosyal yaşam son derece iyi. Kentin zenginlik seviyesi üstte! Halk için de, ciddi bir refah düzeyi söz konusu!

İlgili pek çok bilgiyi yansıtan, Troya Müzesi’ndeki eserlere bir bakalım. 3 bin m2 alanda, 2 bin’den fazla eser, kentin tarihini ziyaretçilere yansıtıyor. Yurt dışına kaçırılanları bir düşünsenize. Bu koleksiyona eklendiğinde, olağanüstü bir sergileme olacaktır!

Çalınan eserler, yurtdışında ‘Kral Priamos’un hazineleri olarak adlandırılmış! Yani antik kentin, 6. dönemine tarihlenmiş. Oysa araştırmalar gösteriyor ki; hazine, 2. katmana ait. Yani, İ.Ö. 2550 ile 2250 yılları arasına.

Ve geldik Troya’nın simgesi at’a ve tabi ki meşhur savaşa! Ayrıntılara geleceğiz ama; Troya Savaşı’nın hala olup olmadığına ilişkin soru işaretlerini öne sürenler var. Tarihi, süresi konusunda polemikler! Savaşın 10 yıl sürdüğü bilgisi var. İ.Ö. 1180’lerde olduğuna ilişkin antik kaynakların varlığına işaret ediliyor.

‘Homeros’! Onunla da ilgili değişik bilgiler mevcut. ‘İlyada Destanı’nın yazarı. Troya savaşının bir bölümünü bizlere aktaran ozan.

Kimileri, böyle bir kişinin hiç yaşamadığını, kaynakları toplayan isim olduğunu söylüyor. Kimileri kör diyor, nasıl yazabilir? Asıl önemlisi, zaman. İ.Ö. 730’larda kalem alındığı düşünülen destan, İ.Ö.1180’lerde olduğu konuşulan bir savaşı anlatıyor. On yıl sürdüğü düşünülen savaşın son 51 gününün destanda ele alınması, apayrı bir soru işareti. Savaşın nedeni; Sparta Kraliçesi ‘Helen’, Troya Prensi ‘Paris’e gönlünü kaptırır ve ‘O’nunla kaçar! Kral ‘Menelaos’, bu utanca dayanamaz, kardeşi ‘Agamemnon’ komutasındaki orduyu, Troya üzerine gönderir. Efsane savaş, böyle başlar!

Anlatılanlar ilginç. Kentin stratejik konumu ve sağlam surları gereği savaşın uzadığı belirtilmiş!

İlginç nokta; Trakya’dan Likya’ya kadar farklı diller konuşan, pek çok ülkeye mensup sayısız askerin, Sparta’lılara karşı Troya’yı korumak amacıyla destek olarak savaşa girmeleri. Tüm bu oluşumların, ticari, kültürel ve siyasi ilişkilerinin olduğu ve Troya etrafında toplandıkları gözleniyor. Kısaca, o dönem için bir Anadolu Birliğinden söz etmek olası mı?

Antik kentte, ne yazık ki çok fazla buluntu resimleyemiyoruz. Burası, kazı yapan hocaların da vurguladığı gibi, hikayeleri ile öne çıkan bir ören yerimiz.

Kent, ilk kurulduğunda elbette küçük bir nüfustan söz ediliyor! Zaman içinde; ‘Priamos’ döneminde, 6 -7 bin kişi.  Roma döneminde ise 15 bin kişi. Halk genelde kent dışında; yönetenler ise, içte, kalede yaşamış.

Troya’da da, genelde antik kentlerde gördüğümüz bir olgu var. Alttan yukarılara doğru kuruluş! Temel amaç, düşman saldırıları için güvende olmak ve her kentte olduğu gibi, burada da bir ovaya ihtiyaç var. Neden; elbette üretim için! Üretim hem yaşamak hem de kazanmak demek.  

Hayatta kalabilmek için, avcılık dışında yetiştirme önemli! Önceleri takas ile, yaşam için gerekli malzemeler, topluluklar arasında el değiştirir, sonra da ticari bir meta olarak satılır ya da alınır.

Çok uzun bir süre dünya tarihine damga vuran bir kent; Troya!  İ.Ö. 3’binlerden,  İ.S. 500‘lere kadar!  Öyle bir merkez ki; Roma döneminde ‘Agustos’ zamanı, müthiş yatımlar yapılmış.  Sonrasında ‘İmparator Konstantin’ burayı başkent yapmayı düşünmüş! Coğrafi koşullar elverişli olmadığından vazgeçmiş!

‘Dümrek’ çayı ile ‘Menderes’ nehrinin getirdiği alüvyonların, zamanla kentin deniz ile bağlantısını kesmesi, Troya için adeta ölüm olmuş! Tüm önemini yitiren kent, terkedilmeye başlanmış.

Kent kazılarında; epeyce buluntuyu, ‘Schliemann’ ile tanıyoruz! Ancak düzenli kazılar ve kentin doğru bilgilerine yaklaşım bir başka isim ile hafızalarda; ’Dörpfeld’. Gerçek planlı kazıların arkeoloğu o!

Hocaların hocası Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal’dan söz edelim. Ülkemizdeki pek çok antik kentte emeği vardır. Troya ile alakalı, özellikle o ‘meşhur savaş’ için, zamansal olarak yedinci katmanı işaret ediyor. Alman arkeologlar ve özellikle ‘Dörpfeld’  ise; Troya’da  bu anlamda altıncı katmanı işaret etmiş! ‘Schliemann’ ise bambaşka bir tarihi vermiş!

Kentin tarihsel geçmişi ile ilgili,  ‘Aeneas’ destanından da söz etmek lazım! Troya, Sparta’lılar tarafından yakılıp yıkıldıktan sonra hayatta kalanlar, bu ünlü Lider komutasında, ‘Antandros’a, yani bugünkü ‘Altınoluk’ civarına yerleşiyorlar! Zaman içinde, ‘Kaz dağları’nın o görkemli ağaçlarından bir tekne inşa ederek denize açılıyorlar. Bir süre sonra ‘Tiber’ nehri kıyılarına ulaşıyorlar! ‘Albalonga’ kentini kuruyorlar!

Bugünkü Roma! Roma İmparatorluğunun kuruluşu için; Troya merkez kabul edilir!

Şu meşhur ‘Troya Atı’na gelince; bir söylenti olduğu konusunda çok yorum var! Kısaca, uzun süre kenti kuşatma altında tutan ama alamayan ‘Sparta’lıların bir çeşit barış sembolü gibi, ahşaptan yapılmış devasa bir atı; Troya’lılara armağan etmeleri ile hikaye başlıyor! Troya’lılar, savaşın sonlandığını sanıp bu devasa hediyeyi kentin kapılarını açarak içeri alıp, gece kutlamalara başlıyorlar! Oysa devasa atın içinde çok sayıda ‘Sparta’lı asker gizlenmiş. Troya’lılar eğlence sonunda uykuya dalınca, gizlenen ‘Sparta’lılar dışarı çıkıp kenti talan ediyor, halkı da kılıçtan geçiriyorlar! İşte Troya efsanesinin özü bu!

Antik kenti gezerken, görkemli buluntulara rastlamak olası değil! Troya Müzesi, bir anlamda tatmin edici. Ama asıl değerler ne yazık ki yurt dışında! Kenti gezerken ilginizi çekecek en önemli yerlerin başında; ‘Kutsal Alan’ geliyor! ‘Athena’ tapınağı kalıntıları, ‘Küçük Tiyatro’, kentin ‘Güney’ giriş kapısı da önemli. Yanı sıra; Megaron ve kale kalıntıları ile ‘Meclis Binası’, ‘Troya Sarayı’  kalıntıları da ilginizi çekecek!

Troya; bir kentten çok daha fazlası!