ASLINDA BİR KÖPRÜ GİBİDİR, İSTANBUL’DAN ÖTEYE, DÖNERKEN DE BAŞLANGIÇTIR!

İSTANBUL’UN TUZLA’SI…

Merkeze yakın;  ama değil! Hala kısmen mavi;  hala kısmen yeşil…

Burası İstanbul mu;  Kadıköy bu kadar yakın mı? Yoksa başka bir yer mi burası?  Deniz bazen yeşil, bazen farklı! Bir de göl var, hatta iki! Adı da zaten oradan gelir. Tuzla… Bozulmuş olsa da;  farklı!  İstanbul’un, Kadıköy’ün, burnunun dibinde. Ama çokça bilinmez. Biz gezginlerin, uğrak yerlerinden biridir. Kara, deniz, demir, her türlü ulaşılır. Salt bizim mi? Bisiklet tutkunlarının, motorcuların,  son zamanlarda tekne sahibi kaptanların vazgeçilmezidir!  Bilmem;  ben neden çok keyif alırım buradan?  Belki aileden dinlediklerimden! Eski bir sayfiye yeri aslında. Köfte de özel, balık da; çünkü geleneksel! Farklı pek çok lezzet de. Köy içine girildiğinde eski evleri fotoğraflamak;  başka yerlere götürür.

Ya muhteşem bamyası, tabi yemeğine ne demeli? Leziz! Geleneksel ürünler sergilenir sahilde,  yıllarca göz ardı edilmiş!  Tuzla;  belki de bundan sonra hak ettiği yere gelecek. Ama; geç! Son kazılarda elde edilen lahit, sunak vb. önemini ortaya koyuyor… Tersanecilik son derece önemli,  uzun yıllardan bu yana.  Her sokağını kazdıkça bir tarihsel eser çıkar denirdi;  doğruymuş! Gidelim biraz eskilere;  İstanbul’un sayfiyesine!  Mayıs’ tan Ekim’e dek, elit aileler yaşarmış burada. Cuma- Pazar,  hafta sonu kaçamakları da eklenince,  Tuzla sokakları, plajları renklenirmiş… Peki,  sonbahar ve kış?  O zaman da ‘İçmeler’ de,  kaplıca keyfi başlarmış bu aileler için… Sağlıklı su,  pek çok hastalığa iyi geldiği gibi; kimisini de,  daha gelmeden uzak tutarmış bedenden!  Mis gibi hava, gürültüsüz temiz bir ortam,  pırıl pırıl bir su! Balıkçılık, tütün ve zeytin o zamanın en büyük gelir kapısı;  tuz!  ile beraber.  Epey direnmiş kentsele; sonra yenilmiş;  yazık!  Günümüzden bakarsak;  hızla kirlenen bir deniz! Buna karşın devasa tersanelerde üretilen şilepler, gemiler, yatlar!  Şık bir marinada milyonluk tekneler!

 Evet;  turizme büyük katkı. Ama azalan yeşil ve mavi ile!  Kısaca; azalan bir doğa! Tuzla;  hala;  İstanbul keşmekeşinden kaçıp,  gidilesi bir yer;  ‘bir nefes sıhhat gibi’ mantığı ile!  Hele tekne yaşamınız varsa?  Burunlar, ilginç yarımadalar,  keyifli küçük adacıklar. Demir atılası… Keşke hakkını daha fazla verebilseydik!

 Şimdi biraz daha derine inelim, bu güzel yeri tanımak adına… İstanbul’un en güney ilçesi! Marmara da 13 km’ lik bir kıyı şeridi var! Ve;  bu kıyılarda neler ver neler?

 Mezar burnu, Mesari  burnu, Liman burnu,  Dalyan burnu,  ve;  Sakız burnu.  Açıklarında,  Eşek adası, İncir adası,  Şemsiye adası ve Korsan adası!  Bu arada;  ada isimleri,  yerel halk tarafından farklı isimlerle de anılmış ve bazı yarımadalara da,  ada denmiş! Mevsimine göre kısmen poyraza ve lodosa açık olan Tuzla;  deniz ile var kısaca…

Buradaki İTÜ Denizcilik Fakültesi ile beraber, Deniz Harp Okulu’nun olması nasıl açıklanır? Tuzla;  denizcidir!  Tuzla,  denizle hep iç içedir!  Keyifli bir Rum balıkçı köyünden; bu günlere. 1924 de Selanik,  Drama ve Kavala’ dan gelen Türk soydaşlarımız yerleştirilmiş… Bölgenin değişiminde katkıları büyük!  Gelenlerin, halkla kaynaşması,  denizin ve ticaretin bilinmesi ile iklim koşulları gerçeğinde gelenekselin ileriye taşınması,  bugünün müthiş tersanelerinin ilk adımı olmuş!  Tuz ve deniz aslında burayı özel kılmış!  Devletin tuz ihtiyacı;  buraya adını veren Tuzla gölünden yıllarca karşılanmış. 1530 Osmanlı tapu tahrir defterinde;  burada,  ‘Tuzcuyan’ zümreye kayıtlı 30 u aşkın kişi belgeli. Bunlar vergiden muaf tuz ticareti yapan,  olası gayri müslim vatandaşlarımız! Doğal bitki örtüsü de;  tuzlavar! 

Katırtırnağı,  kocayemiş ve tabi funda;   çokça görülür! Bir kişinin adı ile özdeşleşen başka göl; Tuzla gölü zannedilir; yanlıştır! Yakın bir noktadaki,   ‘Kamil Abduş’ adlı kişinin adının verildiği göl bu! Osmanlıdan bakacak olursak tarihine;  Tuzla; 1400’ lerde,  Yıldırım Beyazıt tarafından fethedilmiş!  Buranın ilk Türk egemenliğinin ise;  Abdurrahman Gazi tarafından gerçekleştirildiği vurgulanır!  Evliya Çelebi;  seyahatnamesinde;  tabi çok sonra 1600’ lerde;   Tuzla’nın sağlıklı sularına, ‘İçmelerine’  dikkat çekerek;  buradan bir şifa yurdu olarak söz eder…  Tuzla’ya;   Akra (Burun anlamında) ya da Akritas dendiği;  kısmen belgelidir. Geçmişte;  gemilerin tüm bakım ve kalafat işlerinin burada yapıldığı da bir gerçek! Tuzla’da 7 kilise olduğu söylenmekte!  Bazıları tamamen yok olmuş, birkaçından yetersiz de olsa, izler günümüze ulaşmış! 

1972 de ilk kazılarda, bir Bizans kilisesi izlerine,  Ekrembey (Eşek) adasında rastlanmış!  St. Andre manastırı kalıntısına,  İncir adasında,   Hagios Gikara manastırı kalıntılarına,  Tuz burnunda; az ileride de;  Hagios Georgeos manastırının izlerine! Kalekapı denen yerde arkeologlar pek çok tarihsel eser bulmuşlar! Yalnız bilgiler net değil!  1.Ahmet zamanında yapılan (1609’a tarihlenir) bir cami de var!  Keşke daha fazlasını koruyabilseydik!

Günümüzde 86 km2 ile ve çok çeşitli nüfusu ile Kadıköy’e, İstanbul’ a hem yakın,  hem uzak bir yeri anlatıyorum size… Bozulmasına rağmen hala görülesi;  hala kaçılası bir yer;  Tuzla… Eski Rum mahallesinde evler;  kısmen yenilenmiş bakımlı… Kimileri ise zamana yenik düşmüş! Burada,  deniz var, oksijen var, hala bir sayfiye kenti havası var!  1992 de ilçe olan bu yerin;  öncesinde Kartal’a ve sonra Pendik’e bağlı olduğunu da söyleyelim!  Tuzla;  Dünyaca ünlü Formula pist yarışlarına da evsahipliğini yapıyor! Ana ulaşım merkezi Haydarpaşa’ ya 32 km lik mesafede… Bugün uluslararası hoteller, şahane restaurantlar,  keyifli rekreasyon alanları ve daha fazlası sizi bekliyor. Hadi gidin;  biraz daha bozulmadan yaşayın Tuzla’yı! Ertelemeyin!