İhtişama, tarihe, sanata, lezzete ve hikaye’lere gelin!

VERONA’YA GELİN…

Çarpıcı bir geçmiş, sıra dışı varoluş ve günümüz! VERONA sizi alır; kendine…

Avrupa’nın bir muhteşem kentinde daha seyahatteyiz… Ne mutlu bizlere… İtalya’da;  ‘hangi kenti daha çok seversin’ diye sorsanız ayırt edemem! Ama birden fazla gidip her seferinde de ‘iyi ki gelmişim’ dediğim kentlerin yeri;  ayrıdır bende! Evet Verona’dayız… İkinci kez!  ‘ İyi ki gelmişim’ dedim mi ?  Dedim!

İç içe geçmiş meydanlar, bunları birbirine bağlayan daracık sokaklar, asırlardır ayakta kalmış müthiş yapılar, devasa köprüler, görkemli kuleler, lüks mağazalar,  şık restaurantlar. Liste uzar gider. Bunların da ötesinde iki önemli olgu var ki;  detaylar birazdan.

İtalya’nın kuzeydoğusunda,  Veneto bölgesinde yer almakta Verona. 3 bin km2’lik bir alan ve bir milyona yaklaşan nüfusu ile küçük ama çok şık bir kent bence… Venedik ile Milano’nun tam ortasında. Yakındaki Bologna’yı da unutmamalı… Dolayısı ile ülkemizden buraya ulaşım, saydığım kentlerden olacak. Direkt uçuş yok. Ben bir önceki gidişte (9 yıl olmuş) Bologna’dan uçmuştum. Bu kez Venedik aktarmalı gittim. Karayolu bağlantı süreleri de;  Milano’dan 2 saat, Venedik’ten 1,5 saat,  Bologna’dan ise 50 dakika.

Po’dan sonra İtalya’nın ikinci en uzun nehri Adige, kenti ikiye bölmüş. İki yakayı bağlayan muhteşem köprüler var. 2.dünya savaşı sırasında Almanlar, Adige üzerindeki 9 köprüyü havaya uçurmuş ve kentteki binaların da % 44 ü yıkılmış. Verona,  sonradan yenilenmiş. Bir şans; tarihi doku pek zarar görmemiş!

Verona’nın tarihine ilişkin bilgiler sabit değil, kaynaklar da farklı. Genel kanı;  İ.Ö. 550 de kurulduğu, Raetia’lıların, Etrüks’lerin ve Galya’lıların yaşadığı, İ.Ö. 300 de Romalılar tarafından fethedildiği yönünde. Bir başka kanıya göre,  Romalılar buraya İ.Ö. 89 da gelmiş… Her neyse, yaşadıkları kesin! Bugün kentte,  dört önemli Roma kalıntısı mevcut. Arena, Arco dei Gavi (Gavi ailesine atfedilen bir tak) Roma kapısı (Porto Borsari) ve Roma Tiyatrosu…

 Vee, işte az önce sözü edilen ilk olguyu açalım şimdi! Arena…

 İ.S. 1.yy.’ a tarihleniyor. Bir yaklaşıma göre İ.S. 30 yılında inşası başlamış… Evet burası Roma’daki Colleseum  kadar görkemli değil ama; ondan hem daha eski, hem de sapa sağlam ayakta. Bugün bile muhteşem konserlere ev sahipliği yapıyor. Haziran/ Eylül ayları arasında yapılan ‘Verona Opera Festivali’ne bilet bulmak için, aylar öncesinden girişim şart. Dünyanın bu konudaki en önemli sanatçıları; her yıl sanatseverleri buraya çekiyor.

139 m. uzunluk ve 110 m. genişlik ile elips biçimindeki bu yapı; benzerleri ile beraber dünya da üç adet! Roma Colleseum’ un dışında, bir de Capua Amfitiyatrosu  var… Festivalden söz ettik. Gelelim Verona’daki 2. Festivalin detaylarına.  Bu da bizi, yine az önce söz ettiğimiz olgulardan ikincisine götürüyor! ‘Casa di Giuletta’!  Juliet’in evi… Romeo ve Juliet’i bilmeyen var mı? Tabi ki yok!  Şubat’ın ilk iki haftası Verona’da,  Romeo ve Juliet için yapılan ‘Sevgililer Günü’ festivali olarak kutlanıyor. Peki,  neden?  Bu ‘olmaz aşkın’ en önemli sahnesinin geçtiği,  Juliet’in evi ve o ünlü balkon burada! Şaka tabi. Ev Juliet’ in değil;  balkon da sonradan eklenmiş,  hatta buranın eski bir han olduğu ve salt turizm amaçlı yenilenip bu ‘asparagasın’ dilden dile yayıldığı söyleniyor. Ama adamlar başarmışlar, kapıda her daim kuyruk. Bahçeye girebilmek bir dert,  evin içine girmek ayrı dert,  izdihamdan.

 Aşk mektupları, asma kilitler, çikletler daha pek çok obje duvarlarda. Yalan ama gerçekmişçesine! Bu arada,  bu ölümsüz eserin Shakespeare tarafından yazılışının çok öncesinde anlatıldığı da;  tarihe düşülen notlar arasında. Yani her şey sahte ama;  bunun için turistlerin harcadığı Eurolar gerçek!

Tarihinden devam edecek olursak; 1117’deki deprem ve 1882’deki sel felaketi pek çok tarihi binayı yıkıyor ya da zarar veriyor. Devam eden işgaller de,  şehri sarsıyor! 1797’de  Napolyon egemenliği sonrasında Avusturya’lıların hakimiyeti söz konusu! Kısaca Verona;  1866 da İtalya ile birleşene dek sayısız tarihsel maceraya tanıklık etmiş. Yaşlı ve mağrur bir kent burası. Gezerken fark ediyorsunuz. Burayı,  yaya gezmek en güzeli;  zira küçük bir kent. Eski bölümleri zaten araç trafiğine kapalı!  Birbiriyle bağlantılı her sokak,  her meydan sizi büyüleyecek!  Şehirde tramway ve metro zaten yok. Otobüs tek seçenek ama, şehir dışı için! Bir de bisiklet!

Dışarıdan içeriye doğru eski kenti tanımaya çalışalım şimdi de… Adige’nin kıyı şeridinde eski kale ilk durağımız olsun;  muhteşem köprüsüyle Castellveccihio… Kırmızı tuğlalar apayrı bir hava vermiş, tüm görkemiyle sapasağlam ayakta bu kale! İçeri doğru girerken ilk özel yapı ‘Roma kapısı’, gerçekten olağanüstü!  Verona’nın ana meydanı;  Piazza Bra… İşte ünlü Arena da burada! Ve şık Belediye binası da! Hemen biraz ileride bu meydana girişin kapı sütunları ve kemeri !  Burada,  her taraf fotoğraflık… Yeri gelmişken, kapı sütunlarına göre meydanın sol tarafı, keyifli restaurantları ile meşhur. Bir önceki gidişteki yediğim pizzayı,  yıllar sonra yine buldum ve yedim! Aynı yerde aynı muhteşem tat! Beraberindeki kırmızı şarabın katkısı olabilir mi? Mümkün. Verona’da şahane şaraplar içebilirsiniz!  

‘Amorone della Valpolicella’ en ünlüsü… Ama şart değil. Hepsi güzel çünkü… Yemekten açılmışken;  Risotto çok önemli burada. Bir de etli yemeklere dikkat etmeli. Bazı restaurantlarda ayrıca belirtilmiş;  Sugo ve Caval yani eşek ve at eti ürünleri… Aman dikkat! Belli olmaz belki de seversiniz?

Eh,  yemeğimizi  de yedik,  yola çıkalım yeniden. Bu kez rota;  Piazza Erbe… Via Mazzini’ yi kat ediyoruz! Sağlı sollu muhteşem mağazalar,  yürüdüğümüz zemin yüzyıllar öncesine ait,  ortası yağmur sularının akması için eğimli. Etraf gerçekten olağanüstü… Vee;  Erbe… Eskinin sebze, meyve ve balık pazarı bugünün hediyelik eşya cenneti. Daha da önemlisi,  olağanüstü kulelerin ve tarihi binaların meydanı… Kuleler;  o dönemde kente hakim olan ya da olmak isteyen ailelerin,  varlığını,  gücünü gösteren yapılar! En yüksek, en büyük, en görkemli kuleye sahip aile;  kentte en büyük saygıyı hak ediyor. Tüm Verona’nın en görkemlisi de;  işte bu meydanda,  Lamberti kulesi… İlgili aileye ait kule, 1172 de inşa edilmeye başlanmış;  84 m. yükseltisi ile meydanda boy gösteriyor! Kentte, soylu ailelerin rekabeti söz konusu.   Signori meydanına ilerlerken 14. yy.’ a tarihlenen ünlü çeşme göze çarpıyor. Tabi çekmek lazım!

Piazza Signori… Bu meydan da binalar yan yana;  yy. sayısına göre sıralı! 14.yy. dan başlar,  20.yy. kadar gider. Nasıl bir mimari yaklaşım; akıl almıyor? Meydanın ortasında Dante heykeli… Bu meydan onunla da anılıyor. Önemli ailelerden Scaliger ailesinin himayesinde,  yıllarca yaşamış burada;  ünlü sanatçı!  Meydanın hemen arkasında; burada 2 yy. hüküm süren ailenin sarayı, görülmeye değer…  Hemen meydan çıkışında da, aynı aileye ait art gotik tarzda anıt mezarı!  Rüya da gibiyiz!  Parmaklar deklanşörden düşmüyor. Nereye dönsek resim!

Bunların dışında;  Roma Tiyatrosu,  Verona Katedrali, İtalyan bahçelerinin en güzeli ‘Giardino Giusti’, Via Cappello, Corso Porta Borsari caddeleri;  mutlak görülmeli,  bu Unesco dünya mirası listesindeki kentte!

Ve; sanat… Ünlü mimarlar Fra Gioconde ve Michele Sanmicheli;  ile,  ressamlar Pisanello ve Paola Veronese de buralı…

Verona’ yı gezmek için,  3 gün yeterli olacaktır. İlkbahar ve sonbahar ise ideal zamandır!

 

Verona’yı kokla… Dokun… Fotoğrafla… Kim bilir ne zaman gelirsin bir daha? Yaşa…